Home » Library » Modern Library » Ilhan Arsel Din Adamlari Bolum06

Ilhan Arsel Din Adamlari Bolum06


Din Adamlarini Görüs Ayriliklarina Sürükleyen Sorunlar Insan Aklini Durdurmaga Yeterli Seylerdir:


 

 

Ilahiyat Fakültesinden çikma ve çogunun adi’nin basinda “Profesör” ya da “Doçent” unvanlari bulunan “Üniversiteli ilahiyatçilarimiz” da dahil olmak üzere din adamlarimizin “bilim” diye ugrastiklari seylere söyle bir göz atiniz. Göreceksinizdir ki bunlar genellikle akli dislayan seylerden ve daha dogrusu batil inançlardan olusur; bazilarini bu kitap boyunca sergilemekteyiz. Bunlar yaninda bir de çözümlemekte güçlük duyduklari sorunlar vardir ki bunlardan bir kaçini burada ele almak yararli olacaktir! Akli ve mantigi durduracak nitelikteki bu hususlar hakkinda fikir edindikten sonra seriat egitimiyle yetismis olmanin ne demek oldugunu biraz daha iyi anla yarak bu memleketin insanlarinin geri kalmisliklarinin nedenlerini biraz daha iyi kavramis oluruz.

Din adamlarini görüs ayriliklarina sürükleyen “önemli!” konulardan biri oruç ibadetiyle ilgilidir. Oruç, bilindigi gibi, Islam’in bes sartindan biri olup Kur’an’da: “Ey iman edenler! Sizden evvelkilere farz kilindigi gibi, sizin de üzerinize oruç farz kilindi, ta ki korunasiniz” (K. 2 Bakara 184) diye hükme baglanmistir. Din adami’nin söylemesine göre müslüman kisi, Kur’an’in farz kildigi orucu belirli yasaklara uymak suretiyle korumakla görevlidir; aksi taktirde bozulan orucunu “kaza” etmesi (yani gününe gün tutmasi) ya da bazi hallerde “keffaret etmesi” (yani araliksiz olarak 60 gün ya da arka arkaya iki ay oruç tutmasi) gerekir. Bununla beraber bazi hallerde yasaklanmis eylemlere ragmen ne “kaza” ve ne de “Kefaret” gerekmiyebilir. Bütün bu haller Islam kaynaklarindan alinma hükümler olarak Diyanet Isleri Baskanligi’nin yayinlarinda yer almistir (Bkz. Diyanet Dergisi, Cilt XI, sayi 6, sh.338-340); din adamlarimiz tarafindan halka belletilir. Örnegin oruçlu iken karsi cinse sadece bakarak ya da düsünerek “inzal” olmak (ki men’i gelmesi demektir) orucu bozmaz. Yine bunun gibi karsi cinsten birini “inzal vaki olmamak sarti ile öpmek” de orucu bozmaz. Fakat “inzal vuku bulmadan (karsi cinsten birini) öpmek veya oksamaktan sonra orucum bozuldu zanniy le yemek, içmek” orucu bozar; hem “kaza” hem de “keffaret’i” gerektirir. Buna karsilik oruçlu oldugu halde uyuyan bir hanima, esinin uyandirmadan münasebette bulunmus olmasi orucu bozup sadece kaza’yi gerektirir. (Ne yazik ki Diyanet Baskanligi, uyuyan bir kadini uyandirmadan cinsi münasebette bulunmanin teknigini bildirmemistir).

Yine bunun gibi ölü bir insanla ya da canli bir hayvanla cinsi münasebette bulunan mü’min kisi’nin orucu bozulmus sayilir. (Canli hayvanla cinsi münasebette bulunmak bir derece fakat bu isi ölü insanla yapmak nasil mümkündür? bilinmez. ) Fakat her ne olursa olsun seriat’in emri sudur ki, ister ölü insanla ister canli hayvanla cinsi münasebette bulunsun, mü’min kisi sadece “kaza” orucu tutmakla görevlidir. Bu konuda din adamlari arasinda görüs ayriligi yoktur. Hayvanla cinsi münasebet’in “zina” oldugu hususunda da görüs ayriligi yoktur. Hepsi de bunun “zina” oldugunda birlesirler. Fakat birlesmedikleri ve görüs ayriligina saplandiklari bir husus vardir ki o da cinsi münasebette bulunan erkege ve hayvana verilecek ceza konusundadir. Bir kisim din adamlari, Imam Safii ve Imam Hanbel gibi ünlülere katilarak, hayvanla cinsi münasebette bulunan erkegin hayvanla birlikte öldürülmesi gerektigini söylerler. Maliki mezhebinin görüsüne katilanlar, hayvanla cinsi münasebette bulunan erkege, eger evli ise “recm” ( yani taslamak suretiyle ölüm), bekar ise “celde” (yani kamçilamak süretiyle dayak) cezasinin uygulanacagini söylerler. Hanefi mezhebinin görüsünü benimseyenler ise ceza’nin “agir ta’zir” (yani azarlama) niteliginde bir ceza olacagini kabul ederler. Bununla beraber iliski kurulan hayvanin öldürülmesi gerektigine inanmis görünmektedirler. Diyanet Isleri Baskanligi’nda önemli görevler üstlenmis bazi “üstadlarimiz” Islami kaynaklara dayali olarak su görüsü yansitirlar: “cinsi münasebette bulunulan hayvan bu isi yapanin mali ise öldürülür. Baskasinin mali ise öldürülmesi gerekmez”.

“Pek iyi ama suçu olmiyan zavalli hayvan bu isten dolayi niye öldürülsün?” diye soracak olursaniz size su “dahiyane” yaniti verirler: “Hayvani öldürmenin amaci, bu suçun çagrisim yapilmasini ve falili hakkinda ileri geri konusulmasini engellemektir” 171. Daha baska bir deyimle halktan kisilerin: “Falanca kisi kendi hayvani’nin irzina geçti” seklinde dedikodu yapmalarini önlemek içindir ki hayvancagizin öldürülmesine taraftardirlar.

 

“Uhud savasi sirasinda melekler savasa katilmislar midir yoksa katilmamislar midir?” konusundaki görüs ayriligi 1400 yil boyunca sürmüs, fakat bugün hala çözüm getirememistir. Bu görüs ayriligi Sa’d Ibn-i Ebi Vakkas’in rivayetine dayali bir hadis vesilesiyle kendisini göstermistir. Bu hadis hükmüne göre güya “Cibril” ve “Mikail” adindaki melekler, beyaz elbiseler giymis olarak Uhud savasina katilmislar ve Muhammed’in yaninda kiliç sallamislardir. Ancak ne var ki bazi din adamlari bu görüste degillerdir; onlara göre melekler yalniz Bedir savasinda Muhammed’in yaninda savasmislardir, diger savaslarda savasa bizzat katilmayip sadece “imdat” için hazir bulunmuslardir 172.

 

Uykulu kalmanin abdest’i bozup bozmadigi konusunda da din adamlari arasinda önemli görüs ayriliklari vardir. Su bakimdan ki uyku’nun abdest’i bozan bir sey oldugu kabul edilmekle beraber bazi hallerde bozmadigi kabul edilir; fakat bu “bazi hallerin” ne oldugu tartismalidir. Uyku’nun her ne hal ve surettte olursa olsun abdesti bozdugunu kabul edenler yaninda, kabul etmeyenler de vardir. Bunun gibi ister namazda olsun ister olmasin yan’a dogru, ya da sirt üstü uyuyan kimsenin abdestinin bozulacagini kabul edenler yaninda, oturarak ve “makadesini” (kiçi’ni) yere yapistirarak uyuyan kisinin abdestinin bozulmayacagini söyleyenler vardir 173.

 

Anlasmazlik doguran diger önemli bir sorun yemek yerken ya da su içerken “sag tarafa ikram” kurali ile ilgilidir. “Saga ikram” kurali, Muhammed’in sag’in sol’a üstünlügünü öngörmesi nedeniyle ortaya çikmis bir kural’dir ki her “hayirli” isin, sag’dan baslamak suretiyle, yapilmasi geregini kapsar. Örnegin sabah yataktan kalkarken sag taraftan kalkmak, sag ayak ile adim atmak, sag el yemek yemek, sag el ile bardagi tutmak, sag tarafta bulunan kisi’ye önce ikram’da bulunmak v.s… gerekir. Fakat ne var ki Muhammed’ten gelme bir davranis ortaya çözümü güç bazi sorunlar çikarmisa benzer. Söyleki: Günlerden bir gün Enes Ibn-i Malik evine Muhammed’i, Ebu Bekir’i, Ömer b. Hattab’i ve ayrica bir kaç kisi’yi çagirir. Ve onlara, evindeki besi koyunundan sagmis oldugu süt’ten ikram eder. Ilk bardagi Muhammed’e sunar. Muhammed’in sag tarafinda bir A’rabi (çöl Arabi), sol tarafinda Ebu Bekir ve onun yaninda da Ömer oturmaktadir. Çöl arabi, derece ve mevki itibariyle Ebu Bekir’e nazaran asagi sayilmakla beraber her nasilsa Muhammed’in sagina düsmüstür. Muhammed süt’ten bir kaç yudum içtikten sonra artanini baskasina ikram etmek ister. Bardagi agzindan ayirdigi sirada Ömer, (bardagin A’rabi’ye verilmesinden endise ederek): “Resula’llah, huzurundaki Ebu Bekr’e ver” der. Maksadi Muhammed’e, Ebu Bekr’in huzurda bulundugunu animsatmak ve ayni zamanda A’rabi’ye de Ebu Bekr’in büyük mevkii oldugunu bildirmektir. Fakat buna ragmen Muhammed bardagi, sol tarafinda oturan Ebu Bekr’e degil fakat sag tarafinda oturan A’rabi’ye verir ve: “Saga (ver) sira ile saga (ver!)” der. Böylece anlatmak ister ki sol tarafta bulunan kisi ne derece “seref ve i’tibar” sahibi olursa olsun, yine de önce sag tarafta bulunan kisiye ikramda bulunmak gerekir, çünkü sag’in sol’a üstünlügü vardir 174.

Fakat Ibn-i Abbas’tan rivayet olunan bir baska hadis, bu yukardaki kural ile çatisma halindedir, çünkü bu hadis’e göre Muhammed, su cinsi içilecek seylerden (“mesrubattan”) bir sey takdim edildiginde: “Büyüklere sunmakla dagitmaga baslayiniz” diye emretmistir. Birbiriyle çatisan iki hükmü uyumlu kilmak için din adam’lari, bu ikinci hadis’in, Muhammed’in saginda kimse bulunmadigi haller bakimindan geçerli saymislardir 175 .

Ancak ne var ki ortada daha da önemli bir sorun vardir ki o da meyve cinsi yenecek seylerin de ayni merasime tabi olup olmacayagidir. Örnegin hurma yiyen kisi, hurmayi isiripta kalanini bir baskasina ikram etmek istese ne yapacaktir? Su ya da süt cinsi içecek seylerde oldugu gibi, saginda kim bulunursa bulunsun, ona mi ikram edecektir, yoksa sol’undaki “büyüktür” diye ona mi verecektir? Imam Malik’in söylemesine göre yukardaki kural sadece “mesrubat” i, yani içilecek seyleri kapsayip yenecek seylerle ilgili degildir. Fakat buna karsilik Ulema farkli görüs savunur 176. “Içilecek” sey ile “yenecek” sey’in neden dolayi böylesine önemli bir fark yarattigi hususu pek açiklanmaz.

 

“Misvak” kullanmanin her namaz kilindigi zaman mi, yoksa her abdest alindigi zaman mi gerekli oldugu hususunda da önemli görüs ayriliklari var. “Misvaklenmek” demek “misvak” agaci’nin dali (yani “erak”) ya da zeytun dali ile disleri temizlemek demektir. Ebu Hüreyre’nin bir rivayetine göre Muhammed: “Ümmetime… mesakkat vermek korkusu olmasaydi kendilerine namaz kilarken misvak (isti’malini) emrederdim” demis, bir baska rivayetine göre de “Ümmetime… mesakkat vermek kokrusu olmasaydi her abdest aldikça kendilerine misvaklenmeyi emrederdim” demistir 177.

Anlasilan o’dur ki Muhammed, her ne kadar “misvaklenmeyi” önemli saymis olmakla beraber kendi ümmetini zora sokmamak için bunun ne zamanlar yapilacagini açikliga kavusturmamistir. Bundan dolayidir uygulama konusunda görüs ayriliklari vardir. Örnegin Safii’ler, her namaz’dan evvel ve her abdest aldikça misvak kullanilmasindan yanadirlar. Fakat Hanefiyye mensuplarinin görüsüne göre namaza baslarken misvaklenmek dogru degildir; çünkü misvak disleri kanatip abdesti bozabilir. Bu itibarla misvaklenmek abdestin baslangicinda olmak gerekir. Neden disler kanarsa abdest bozulur, anlamak kuskusuz ki kolay degil. Fakat misvaklenerek kilinan namaz ile, misvaklenmeksizin kilinan namaz arasindaki farki anlamak için din adamlarimizin söylediklerini ve Diyanet Isleri Baskanligimizin yayinlarini bellemekte yarar vardir!

 

Deve yataklarinda ya da koyun agillarinda namaz kilmanin “caiz” olup olmadigi konusunda da görüs ayriliklari vardir. Her ne kadar Muhammed’in, devesini kiblesine alarak namaz kildigi söylenmekle beraber 178, develerin bulundugu yerlerde namaz kilmayi uygun görmiyenler de vardir. Bunlarin söylemesine göre deve kinci bir hayvan oldugu için, kinli develerden birinin namaz kilanlara ansizin saldirip “telef” etmesi ihtimali bulundugundan develerin bulundugu yerlerde namaz kilinmamasi uygun olur. “Pek iyi ama develeri baglayip saldiriyi önlemek mümkün degil midir?” seklinde düsünen pek olmamisa benzer.

Öte yandan bazilarina göre develer su baslarinda sürü halinde yatar olduklarindan bu gibi yerler genellikle pis sayilmalidir. Bu nedenle de buralara yakin yerlerde namaz kilmak dogru degildir. Bununla beraber din “bilginlerinden” bazilari, bu gibi yerlerin “temiz” olmasi sartiyle namaz kilma olanaginin bulundugu görüsündedirler 179. Her ne olursa olsun sorun henüz kesin bir çözüme baglanmamis gibidir.

 

Yine bunun gibi önemli sayilan ve çözülemeyen sorunlardan biri de sudur: ates ile pismis yemeklerden (özellikle deve ya da koyun eti ile yapilan yemeklerden) sonra abdest alarak mi namaz kilmak gerekir yoksa almadan mi? Bir rivayete göre Muhammed pismis koyun küreginden kesilen eti yedikten sonra abdest almadan namaza dururmus 180. Bir def’asinda mü’minlerden biri kendisine: “Koyun eti yedikten sonra abdest alayim mi?” diye sordukta: “Ister al, ister alma” diye yanit vermis. Buna karsilik: “Ya deve eti yedikten sonra abdest alayim mi?” sorusuna da: “Evet (abdest al)” seklinde karsilik vermis. Bununla beraber, yemekten sonra abdest alip almamak hususunda, ulema farkli görüslere saplanmislardir. Din adamlarimiz deve eti’nin diger etlerden daha çok yagli oldugunu hesap ederek, deve etinden gayri pismis et yemeklerinin abdest gerektirmedigi fikrindedirler. Oysa ki koyun etinin de tipki deve eti gibi yagli oldugunu söyleyenler de çoktur.

 

Cenabet’ten çikmak için “gusl” ederken (yani seriat’a göre yikanirken) ne kadar su kullanmak gerektigi konusu da görüs ayriliklari doguran konulardandir. “Cenabet’ten çikmak” demek cinsi münasebetten sonra temizlenmek demektir. Ayse, cinsi münasebetten sonra Muhammed ile bir kap’tan yikandiklarini anlatmak için söyle der: “Nebiyy-i Mükerrem… ile ben bir kaptan guslederdik. (Bu kap da) ferak denilen bir kadeh idi” 181. Ancak ne var ki “ferak” denen bu kap’in ne miktar su aldigi tartismalidir. Bazi din adamlarina göre “iki sa'” miktari (yani 6 litre), bazilarina göre ise “üç sa” (yani 9 litre) su alir. Fakat yine Ayse’nin söylemesine göre Muhammed, esleriyle cinsi münasebette bulunduktan sonra cenabetten çikmak için “külek” diye bilinen ve süt sagmaga yarar bir kap ister, sonra iki avucuyla su alip basinin sag tarafindan baslayarak sol tarafini yikar ve sonra yine iki avucuyla basinin ortasina su dökermis 182. Din adamlari bu örnege basvurmakla beraber görüs ayriligina sapmaktan kurtulamazlar. Görülüyor ki cenabetten çikmak için su miktarinin ne olmasi gerektigi bir hayli güç sorunlar ortaya vurmakta!

 

Cinsi münasebetten önce “itir” gibi hos kokular sürmek ve hele bu kokular uçmadan ihrama girmek hususunda da bir takim tartismalar var. Islam kaynaklarinin bildirmesine göre Ayse, her gece Muhammed’e “itir” sürermis. O da geceleyin eslerini teker teker ziyaret edip her biriyle cinsi münasebette bulunduktan sonra sabahleyin “itir” kokusunun kalintisi daha üzerinde iken ihram’a girermis 183. Anlasilan o’dur ki cenabetten çikabilmek için yikanmak halinde “itir” kokusu vücud’ta kalmaz. Su durumda “itir” sürüp sürmemenin tartisma konusu yaratacagi dogaldir. Nitekim Diyanet Isleri Baskanligi’nin yayinlarindan ögrenmekteyiz ki Ibn-i Ömer: “Ihrama girerken itir sürünmek caiz olur mu?” sorusuna: “Bunu yapacagina vücuduma katran tilasi sürsem daha iyi olur” diyerek yanit vermistir. Yine bundan dolayidir ki, Ayse’nin yukardaki sözlerine ragmen, Sahabe’den bir kismi ihrama girerken hos kokular sürünmenin caiz oldugunu ve o kokularin ihram’dan sonra devaminda “beis” bulunmadigini söylerken diger bir kismi da aksi görüsü savunmus, böylece ortaya günümeze dek çözümlenemeyen sorunlar çikmistir 184.

 

Görüs ayriligi yaratan diger ilginç bir konu namazi bozan (“kat’eden”) halleri kapsar ki söyledir. Diyanet Isleri Baskanligi’nin yayinlarina göre namaz kilan kisi’nin önünden köpek, esek ya da kadin geçerse namaz bozulur. Bazi rivayetlere göre namazi bozan (“kat’eden) seyler arasinda, esek, köpek ve kadin’dan gayri “Yahudi”, “Hiristiyan, “domuz” gibi seyler de vardir. Köpek konusunda ortaya çikan sorun köpegin rengiyle ilgilidir. Çünkü bazi hadis’lerde sadece “köpek” sözcügu geçtigi halde, bazilarinda “Kara köpek” deyimi yer almistir. Bundan dolayidir ki “kirmizi” köpegin namazi bozup bozmadigi hususu tartisma konusu olmustur. Bazi kisiler “Kara köpek namazi bozuyor da kirmizi köpek neden bozmuyor?” diye soru sormaya baslamislar fakat Ebu Zer gibi etkili kisilerin kanitlamalariyle kara köpegin namazi bozdugu ve fakat kirmizi köpegin bozmadigi sonucuna varilmistir. Ebu Zer’in söylemesine göre Muhammed, kara köpegin seytan’dan oldugunu bildirdigi içindir ki böyle bir sonuca varmak mümkün olmustur 185.

Din adami’nin bellettigi seriat hükümlerine göre kadin da seytan’dan sayildigi için namazi bozan seyler arasina alinmistir. Ancak ne var ki köpeklerin renk esasina göre namazi bozup bozmadiklari gorüs ayriligina vesile yarattigi halde kadinlarin tümünün namazi bozdugu konusunda fazla bir görüs ayriligi dogmamistir.

 

Yukardakilere benzer nitelikteki görüs ayriliklari sayisiz denecek kadar çoktur. Umutmayalim ki insanlarimizi bu egitimle yetistiren din adamlari kendileri de bu örneklerle yetistirilirler.