Home » Library » Modern Library » Ilhan Arsel Din Adamlari Bolum13

Ilhan Arsel Din Adamlari Bolum13


Din Adami Insanlarimizi Hosgörüsüz, Acimasiz Ve Kindar Ruhla Yetistirir


I) Din adami insanlarimizi kötülügü kötülükle, hatta iyiligi dahi kötülükle karsilamak gerektigi zihniyeti içerisinde yetistirir:

A) Din adami “Kisasta hayat vardir” hükmünü fazilet örnegi bir kural olmak üzere belletir:

B) Din adami insanlarimiza, farkli inançta iseler ana, baba, kardes gibi yakinlara karsi dahi yabancilik ya da düsmanlik beslemek, iyiligi dahi kötülükle karsilamak gibi aliskanliklari asilar:

II) Din adami insanlarimizi acimasizlik, kati yüreklilik örnekleriyle yetistirir:

A) Din adami, sair Ka’b Ibn-i Esref’in öldürtülmesini iftihar olayi olarak belletir:

B) Din adami Muhammed’in kin besledigi kisilerden Ebu Leheb, Ebu Cehl, Ukbe b. Ebi Muayt, Ümeyye b. Halef, Ibn- Selül gibi “müsrik” ya da “munafik” kisilere karsi girisilen davranislari, ders alinmak gereken birer ibret örnegi olmak üzere belletir.

C) Din adami insanlarimizi, kafirlere, munafiklara ve müsriklere karsi kin ve nefret duygulariyle yetistirmek için”Ölüm sizin üzerinize olsun”, ya da “Allah müsriklerin evlerine ve mezarlarina ates doldursun” seklindeki dua örnekleriyle yetistirir:

Ç) Din adami Muhammed’in, Bedir günü pis bir kuyuya attirdigi ölü cesedlerine hakaretler, küfürler yagdirarak intikam almasini örnek verir:

D) Din adami Bedir savasi sonucu ele geçirilen Arap esirlerden fidye parasi veremeyenlerin boyunlarinin vurdurtulmasini “fazilet” davranisi olarak tanimlar:

E) Din adami Muhammed’in gözler oydurtarak, kizgin demir çubukla iskenceye sokarak, kol ve ayaklari çaprazlama kestirerek insanlari cezalandirmasini ibret verici örnekler olarak sergiler: “Ukle ve Ureyneliler” Hadisi.

F) Beni Kureyza kabilesinden alinan 800 (ya da 900) esirin, Muhammed’in emriyle ve onun gözleri önünde kafalari kesilerek öldürülmesini din adami övgüye layik bir olay olarak belletir:

G) Din adami müslüman kisileri, insanlarin “atesten bir çukurda beyinleri kaynar” olarak, ya da “baslari tasla ezilmis”, “çatal bir kanca ile agizlari parçalanmis”, “Kulaklarina kizgin kursun dökülmüs”, “Bagirsaklarini ates içinde sürür” sekilde azab çekmelerini hayal etmege zorlarken Muhammed’in bu dogrultudaki sözlerini ve Kur’an ayet’lerini (örnegin Bakara 56) belletir:

H) Din adami’nin bellettigi seriat verilerine göre din’den dönenlerin (Mürted’lerin, Irtidat edenlerin=Islam’dan çikanlarin) öldürülmeleri gerekir:

I) Din adami, suçsuz ve masum insanlarin (örnegin kadinlarin ve çocuklarin) gece baskinlari sirasinda öldürülmelerini dahi Islam adina mazur kilici bir mantiga baglayarak belletir (K. 7 A’raf 4):

III) Din adami, müslüman kisilerin din adina giristikleri gaddarliklari “fazilet” örnegi olarak sergileyerek insanlarimizin karakterini olumsuz yönde etkiler:


Din adami’nin söylemesine göre Seriat dini, kindarlik, gaddarlik, siddet ve terorizm gibi seyleri “kötü” sayan, “yasaklayan” bir din’dir. Bunun böyle oldugunu anlatmak maksadiyle Kur’an’dan ayetler gösterir: “Mü’minler… kizdiklari zaman da öfkelerini yutarlar, halkin da kusurlarini avfederler” ya da “Kim afveder ve barisirsa onun ecri Allah’a it’tir” (K. 42 Sura 40), ya da “Onlari afvet ve geç” (K. 5 Maide 13). Ya da “Bir kötülügü afvederseniz bilin ki Allah da avfedendir” (K. 4 Nisa 149) . Ayet’lerden gayri bir de: “Asil kuvetli kahraman gazab zamaninda nefsine malik olandir” seklindeki hadis hükümlerini örnek olarak verir

Oysa bunlar din adami’nin elinde göstermelik seylerdir, çünkü olumlu gibi görünen bu hükümler iyice incelenecek olursa görülür ki her birinin altinda ödün siyasetinin izleri yatar. Her biri, korku, siddet ve dehset saçan diger hükümleri gizlemege yarar. Nitekim nice Kur’an ve Hadis hükümleri ve bu hükümlerin uygulanmasiyle ilgili eylemler vardir ki din adami’nin elinde, kisi’leri kindar, gaddar ve terorist ruhla yogurmak için malzeme isini görür. Örnegin: “Allah ve peygamberiyle savasanlarin ve yeryüzünde bozgunculuga ugrasanlarin cezasi öldürülmek veya asilmak, yahut çapraz olarak el ve ayaklari kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir…” (K. 5 Maide 33) seklindeki hüküm sadece toplum düzenine karsi ayaklananlari, degil fakat Muhammed’in emirlerine sirt çevirenleri, Muhammed’i yeren ve elestirenleri, ya da din degistirenleri (mürted’leri) de kapsar. “Müsrikleri nerede görürseniz öldürün” (K. 9 Tevbe 5) seklindeki hüküm sadece puta tapanlari degil fakat Islam Tanrisi’ni tanimayanlari, hatta “Allah’sizlari” da kapsar.

Yine din adami’nin elinde, kisi’leri “kindar” ruhlu kilmak üzere is gören, nice seriat verileri vardir ki bunlar arasinda “Kisas” (ki intikam almaktan baska bir sey degildir) önemli bir yer isgal eder. Maide Suresi’nde söyle yazilidir: “Orada onlara can can’a, göze göz, buruna burun, dise disle ve yaralara karsilikli ödesme yazdik. Kim hakkindan vazgeçerse ona keffaret olur. Allah’in indirdigi ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimdirler” (K. 5 Maide 45). Bakara Suresi’nde söyle açiklanmistir: “(Ey) Akil sahipleri, kisasta sizin için hayat vardir” (K. 2 Bakara 179). Nahl Suresi’nde su vardir: “Eger azab ederseniz, size yapilanin ayniyle azabedin” (K. 16 Nahl 126). Nur Suresi’nde “Onlardan ölen olursa, namazini sakin kilma, mezarinin basinda da durma” (K. 24 Nur 11) diyerek “munafik” olanlara karsi kin duygularini pekistirici hükümler vardir ki Islam’i ya da Muhammed’i yeren ya da elestirenleri de kapsar.

Fakat din adami, Muhammed’in yasamindan ve davranislarindan öyle örnekler verirki bunlar, müslüman kisi’yi iliklerine kadar kindar ve gaddar yapmaga yarar. Büyük çogunlugu i’tibariyle Diyanet Isleri Baskanligi’nin yayinlarinda yer alan bu örnekler, Muhammed’in pek çok hallerde intikam alma yollarina basvurdugunu kanitlar. Kisaca fikir edinmek üzere asagiya bunlardan bazilari alinmistir.

I) Din adami insanlarimizi kötülügü kötülükle, hatta iyiligi dahi kötülükle karsilamak gerektigi zihniyeti içerisinde yetistirir:

Din adami Islam’i, her ne kadar “baris dini”, “sevgi dini, “hosgörü” dini vs… diye tanimlamakla beraber, gerçekte içerigi itibariyle “siddet” dini, “kindarlik” dini olmak üzere belletir; böylece Islam’i, “korku ile verilen din” niteligi içerisinde korumus olur. Daha baska bir deyimle din adami için “sevgi” ya da “hosgörü” ögesi’nin din uygulamasinda yeri yoktur. Islam’in hayrina olarak kötülügü kötülükle ya da hatta iyiligi dahi kötülükle karsilamak gerekir. Kötülügün ise sekli ve siniri yoktur: kindarlik, acimasizlik, gaddarlik, siddet ve “terorizm” niteliginde olan her sey caizdir.

A) Din adami “Kisasta hayat vardir” hükmünü fazilet örnegi bir kural olmak üzere belletir:

Biraz önce isaret ettigimiz gibi Seriat verileri arasinda “can’a can, göze göz, dise dis vs…” seklinde kin ve intikam duygularini oksayanlar vardir; örnegin Maide suresi’nde: “Orada (Tevrat’da) onlara can cana, göze göz, buruna burun, kulaga kulak, dise disle ve yaralara karsilikli ödesme yazdik…. Allah’in indirdigi ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimlerdir” (K. 5 Maide 45) diye yazilidir. Hatirlatalim ki Tevrat Kur’an’in onayladigi bir kitab’dir ve yukardaki ayet’i izleyen ayet bunun böyle oldugunu su sekilde belirtir: “Ey Muhammed! Kur’an’i, önce gelen Kitab’i tasdiken ve ona sahid olarak sana indirdik” (K. 5 Maide 48)

Bakara Suresi’nde “Kisas” ‘la ilgili olarak sunlar vardir:

“Ey akil sahipleri! Kisas’ta sizin için hayat vardir! …” (K. 2 Bakara 179);

“Ey inananlar! Öldürülenler hakkinda size kisas farz kilindi. Hür ile hür insan, köle ile köle ve kadin ile kadin…..” (K. Bakara 178).

Nahl Suresi’nde “Eger azab ederseniz, size yapilanin ayniyle azabedin. Sabrederseniz… sabredenleri için daha iyidir.. ” (K. 16 Nahl 126) diye yazilidir. Sura Suresi’nde: “Bir kötülügün karsiligi, ayni sekilde bir kötülüktür; ama kim affeder ve barisirsa onun ecri Allah’a aittir…” (K. 42 Sura 40) der. Nur Suresi’nde: (Munafiklardan) ölen olursa namazini sakin kilma, mezarinin basinda durma” (K. 24 Nur 11) seklinde olanlari bulunur.

Her ne kadar yukarda görüldügü gibi bu hükümlerden bazilarinda “sabrederseniz, bu sabredenler için daha iyidir” , ya da “kim affeder ve barisirsa onun ecri Allah’a aittir” seklinde, sanki kisi’ye “kötülügü iyilikle karsilama” yolunu gösterirmis gibi olanlari varsa da bunlar göz boyayici seylerdir. Çünkü bir kere bu tür hükümlerin zorlayici niteligi ya da yaptirim gücü yoktur; örnegin kisas uygulamasinda kisi dilerse sabreder ya da afv eder, dilerse etmez. “Sabir” göstermekle, ya da “afv” etmekle kazanacagi “ecri” nasil olsa baska yollardan da kazanmasi mümkündür. Isledigi günahlardan baska yollarla (örnegin Allah’in 99 adini saymakla, ya da sadaka vermekle, ya da oruç tutmakla vb…) da kurtulabilir.

Öte yandan din adami, seriat verilerinden esinlenmis olarak, kötülüge “kötülükle” karsi koymanin uhrevi nitelikte bir kural oldugunu ve çünkü Kur’an’da “Sizin için kisasta hayat vardir” (K. 2 Bakara 179) seklinde hükümler bulundugunu tekrarlamaktan bikmaz. Bunu yaparken bu tür hükümleri sanki “mesru müdafa” araci imis gibi tanimlama kurnazligindan geri kalmaz ve söyle der: “Islamiyetin düsmanlari bütün müslümanlari kiliçtan geçirmeyi düsünüyor, onun için hazirlaniyorlardi. Kisas kanununu harekete getirmekle müslümanlar için hayat vardi” 386 .

Oysa ki kisas’in “müslümanlari kiliçtan geçirmek isteyen Islam düsmanlari” ile degil fakat asil kisisel intikam duygularini doyurmakla ilgisi vardir. Çünkü bir kere “müslümanlari kiliçtan geçirmek isteyen Islam düsmanlarina” karsi kisas degil fakat “Cihad” öngörülmüstür. Kisas kanunu ise kisiler arasi iliskilerde intikam duygularini karsilamak amaciyle benimsenmistir ki bu iliskiler “Kafir kisi” ile “Müslüman kisi” arasinda olabilecegi gibi asil müslüman kisiler arasindaki iliskileri kapsar. Nitekim Bakara Suresi’nin yukardaki “Sizin için kisasta hayat vardir” seklindeki ayet’inden bir önceki ayet’de “Hür ile hür, köle ile köle, disi ile disi ile kisas olunur” (K. 2 Bakara 178) denmis ve bir baska Sure’de: “Bir kötülügün karsiligi ayni sekilde bir kötülüktür” (K. 42 Sura 40) diye eklenmistir.

Daha baska bir deyimle “kötülük” denen sey benzeri bir kötülükle karsilanmak istenmis ve böyle bir davranis adeta “fazilet” niteliginde kilinmistir!

Öte yandan din adami’nin bellettigi Kur’an hükümleri arasinda Tanri’nin, cesitli nedenlerle kisileri kendisine düsman bilip onlardan intikam aldigini anlatan hükümler vardir. Nice örneklerinden bir ikisini belirtmek gerekirse: Bakara ve Hicr Sureleri’nde peygamberlere düsman olan, onlarla alay eden kisilerin “inkarci” sayildiklari ve Tanri’nin bu gibi kisilerden öç aldigi anlatilmistir. Bakara Suresi’nde söyle yazilidir: “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberine, Cebrail’e ve Mikail’e düsman olursa bilsin ki Allah da inkarci kafirlerin düsmanidir” (K. 2 Bakara 98). Hicr Suresi’nde de su vardir: “Ey Muhammed! And olsun ki, senden önce çesitli ümmetlere peygamber göndermistik. Onlara gelen her peygamberi alaya aliyorlardi. Ayni sekilde biz de Kitab’i suçlularin kalblerine sokariz, ama ona yine inanmazlar. Oysa ki kendilerinden öncekilerin ugradiklari meydandadir” (K. 15 Hicr 10-13). Dikkat edilecegi gibi burada, daha önceki peygamberleri alaya alan halklardan Tanri’nin intikam aldigi hatirlatilmakta ve ayni seyin Muhammed’i alaya alanlara da uygulanacagi anlatilmaktadir.

Yine din adami’nin söylemesine göre Tanri, din adina cihad’a çikmayanlara karsi kin besler ve onlara söyle der: “Onlari çarptikça çarpacagimiz gün, öcümüzü süphesiz aliriz” (K. 44 Duhan 13-16). Öç almak için Tanri’nin insanlari birbirleriyle bogazlattigini anlatmak üzere su ayet’i örnek verir: “Allah dilemis olsaydi, onlardan baska türlü de öç alabilirdi” (K. 47 Muhammed 4) .

B) Din adami insanlarimiza, farkli inançta iseler ana, baba, kardes gibi yakinlara karsi dahi yabancilik ya da düsmanlik beslemek, iyiligi dahi kötülükle karsilamak gibi aliskanliklari asilar:

Görülüyor ki din adami, seriat verilerine dayanarak insanlarimiza kötülügü “kötülükle” karsilama inanislarina kolaylikla sürükleme olasiligina sahibtir. Fakat hemen ekleyelim ki bunu yaparken kendisine dayanak edindigi bir baska kaynak vardir ki o da Muhammed’in davranislaridir. Bu davranislardan örnekler sergilemek suretiyle de kötülüge kötülükle, hatta “iyilige” karsi kötülükle karsilik vermenin “fazilet” oldugunu belletir.

Sayilari pek kabarik bu örnekler arasinda Muhammed’in kendi öz anasi Emine’ye ve babasi Abdullah’a ve kendisine babalik etmis bulunan amcasi Ebu Talib’e karsi davranislari vardir. Bilindigi gibi Muhammed, ana ve babasini çok küçük yasta iken kaybetmis ve Amucasi Ebu Talib tarafindan yetistirilmistir. Bu kimseler müslüman olmayarak ölmüslerdir. Bundan dolayidir ki Muhammed anasina, babasina, ve kendisini bir baba gibi yetistiren amucasi Ebu Talib’e ne hayir dua etmistir ve ne de onlarin namazini kilmistir: hepsini de Cehennemlik bilmistir. Din adami’nin söylemesine göre Muhammed anasi Emine hakkinda: “Valideme istigfar etmek için Rabbimden izin diledim; müsaade buyurulmadi” demistir (Sahih-i…, Cilt IV, sh. 536) 387. Babasi Abdullah hakkinda: “Benim babam … Cehennem’dedir” demistir (Sahih-i…, Cilt IV, sh. 536)388. Kendisine babalik eden amucasi hakkinda da: “Ebu Talib (Cehennemde) topuklarina kadar -dibi yakin- atesten bir çukur içindedir” demistir (Sahih-i…, Cilt X, sh. 52 ve d.)389. Oysa ki bu kisiler kendisine iyilikten baska bir sey düsünmemis olan kimselerdir. Din adami’nin söyleidklerinden anlamaktayiz ki iyiliklerinin karsiligini da Cehennem atesine layik görülmekle bulmusa benzerler.

Yina Islam kaynaklarindan ögrenmekteyiz ki Muhammed’i takliden nice kisiler kendi öz analarina, babalarina ve akrabalarina karsi ayni seyleri yapmislardir. Içlerinde farkli inançtadir diye baba katili olanlar ya da babalarinin öldürülmesini iç huzuru ile seyredebilenler vardir. Örnegin Mevlana Celaledin’in Fihi Mafih adli yapitindan ögrenmekteyiz ki Ömer b. Hattab, kendisine “Neden dolayi müslüman oldun?” diye soru soran “müsrik” babasini kiliç darbesiyle öldürmüstür 390.

Yine din adami’nin bellettigi Islam kaynaklarina göre Medine Arap’lari arasinda büyük bir söhrete sahip bulunan Ibn-i Selül (Ibn-i Übeyy diye de bilinir), Muhammed’in “munafik” diye ilan ettigi kimselerden oldugu için oglu Abdullah tarafindan “yabanci” gözü ile görülmüstür. Tabari’nin bildirmesine göre Abdullah, babasinin Muhammed aleyhinde konustugunu, Muhammed’in de onu öldürmek istedigini duyunca Muhammed’e söyle demistir: “Ey Tanri elçisi! Ben senin Abdullah b. Übeyy’i öldürmek istedigini isittim. Eger onu öldüreceksen ben onun basini keserek sana getirecegim…” 391. Kendisine son derece bagli bir kimse olan Abdullah’in babasini, hem de onun oglu tarafindan öldürtmenin kendi prestiji bakimindan sakincali buldugu içindir ki Muhammed tasarladigi isten vazgeçmistir. Bununla beraber Kur’an’a: “O munafiklardan hiç birinin ebeden namazini kilma. Hiçbirinin kabri basinda da durma” (K. 9 tevbe 84) seklinde ayet koymaktan geri kalmamistir.

Yine din adami’nin belletmesine göre Ashab’in en büyük savasçilarindan biri olan ve Muhammed’in yaninda bütün savaslara katilmis bulunan Ebu Ubeyde, Bedir savasi sirasinda kendi öz babasini (ki müsriklerdendi) öldürmekle övünürdü 392.

Yine ayni kaynaklara göre Muhammed’in yaninda olmak üzere Bedir savasina katilan Ebu Huzeyfe b. Utbe, savas sirasinda öldürülen “müsrik” babasinin cesedinin, diger cesedlerle birlikte pis bir kuyuya atilmasina ve Muhammed’in bu cesedlere beddua’da bulunmasina üzülmedigini anlatmak üzere söyle demistir: “Tanri adina and içerek teyid ederim ki babamin akibetinden ve onun yere çalinacagindan süphe etmedim; fakat ben babamin…(Islam olacagini) ümit ediyordum; onun kafir olarak ölümü beni üzdü” (Sahih-i…, Cilt. X, sh. 153) 393.

Dikkat edilecegi gibi üzüntüsünün sebebi babasinn ölmüs olmasi degil fakat müslüman olmayarak ölmesidir.

Yine din adami’nin anlatmasina göre Ebu Talib’in oglu Ali, babasinin müslüman olmayarak öldügünü Muhammed’e (adeta) su sekilde müjdelemistir: “Senin kafir amcan öldü”. Fakat Muhammed’in “Git babani göm” demesi üzerine aklina babasini gömmek fikri gelmistir.

Daha önce de isaret ettigimiz gibi Muhammed büyük iyilikler gördügü Ebu Talib lehinde sefaate bulundugunu, bu “sefaat” sayesinde onun Cehennem’de “topuklarina çikabilen atesten bir çukura konulacagini, oradan beyninin kaynayacagini” bildirmistir. Anlatmak istemistir ki Ebu Talib, müslümanligi kabul etmeden öldügü için çok daha siddetli bir ceza’ya çarpilabilecek iken, kendi sefaati sayesinde biraz daha hafif bir ceza’ya çarptirilmistir ki o da sadece “topuklarina çikabilen ateste beyninin kaynamasidir”. Öyle anlasiliyor ki Ali, babasinin bu sekilde nispeten “hafif” bir azab’a mahkum edilmesinden hosnud kalmistir. Çünkü Muhammed’in bu sefaati vesilesiyle söyle demistir: “O dua’ya karsilik dünyada baska bir seyim olsun istemezdim” 394.

Inanç farki nedeniyle ana, baba ve cçocuklar arasinda oldugu gibi kardesler arasinda da düsmanlik yaratmak üzere din adami’nin elinde zengin örnekler ve kaynaklar vardir ki bunlardan birisi Muhayyisa ile Huvayyisa adindaki kardesler arasindaki iliskilerle ilgilidir. Islam’i kabul eden Muhayyisa, müslümanligi kabulden uzak kalan kardesi Huvayyisa’ nin kafasini kiliçla dogramaga hazir oldugunu söylemekle övünür.

Bu iki kardesle ilgili olay’in Ibn Ishak ve Ibn Hisam tarafindan nakledilen iki sekli vardir ki her ikisi de tüyler ürperticidir. Siret Ibn Ishak’ da olay söyledir 395:

Medine’nin ünlü sairlerinden Esref’in biraz asagida görecegimiz sekilde Muhammed’in emriyle öldürtülmesinden hemen sonra Muhammed: “elinize geçirdiginiz Yahudiyi öldürün” diye emreder. Bu emir geregince Muhaysa b. Mes’ud adinda bir müslüman kisi, Yahudi tacirlerinden olan ve onlarin islerini yürüten Ibn Senine’nin üzerine atlar ve “Ey Allah’in düsmani” diyerek onu kiliç darbesiyle öldürür. Bu öldürülen kisi vaktiyle Muhaysa’ya ve ailesine yardimda bulunmus, iyilikler yapmis olan bir kimsedir. Olay sirasinda Muhaysa ‘nin kardesi Huvaysa bin Mes’ud da oradadir. Muhaysa müslümanligi kabul ettigi halde kardesi Huvaysa etmemistir. Kardesinin kiliç darbesiyle Ibn Senine’yi öldürdügünü görünce dayanamaz ve nankörlügünü yüzüne vurarak: “(Ey Huvaysa) Onu öldürdün mü? Karnindaki yag bile onun malidir” der. Bunu duyan Muhaysa kardesi Huvaysa ‘ya söyle kükrer: “Vallahi, onun öldürülmesini emreden, senin öldürülmeni de emretse, senin de boynunu vururum” der. Kardesinin gözü dönmüs bu halini gören Huvaysa, öylesine korkuya kapilir ki, Islam’a girmeye karar verir ve söyle der: “Vallahi, seni bu hale getiren bu din, sanli bir din. Beni arkadasina götür, ondan duyayim”. Din adami’nin söylemesine göre güya Huvaysa, Islam’in kudretine inandigi için müslüman olmustur. Oysa ki korkuya kapilmis oldugu için böyle yapmistir. Fakat her ne olursa olsun Huvaysa’nin yukardaki sekilde konusmasi üzerine Muhaysa, kardesini Muhammed’e götürür. Huvaysa Muhammed’in önünde “aman” diler. Bunu duyan Muhaysa keyfe gelerek su misralari fisildar:

“(Su) Ananin oglu kiniyor, sayet,

Onun öldürülmesini emredersen,

Boyun kökünü keskin kiliçla uçururum.

Tuz gibi beyaz, cilasi halis kiliçla,

Her zaman onu vursam yerini bulur.

Seni bir emre itaat ederek öldürmem beni sevindirir” 396.

Görülüyor ki bunlari söylerken kendi öz kardesinin boynunu, Muhammed’in emriyle, vurmaga hazir oldugunu terennüm etmenin mutlulugu içerisindedir.

*

Din adami yukardaki ve benzeri örneklere sarilarak müslüman kisileri, ana, baba, kardes, amuca vs gibi en yakin hisim ve akrabaya ya da iyilik gördükleri baskaca kisilere karsi dahi, eger farkli inançta iseler, adeta “kafir” muamelesi yapmalarini, bunlar için asla namaz kilmamalarini, dua’da bulunmamalarini (magfiret dilememelerini) ögretir. Ögretirken de yukardaki örnekler yaninda seriat hükümlerini belletir ki bunlarin basinda Kur’an’in su hükmü gelir:

“Ey inananlar! Babalarinizi, kardeslerinizi -eger küfrü imana tercih ediyorlarsa- dost edinmeyin…” (K. 9 Tevbe 23).

Buna benzer bir diger ayet söyledir:

“Akraba bile olsalar, müsrikler için magfiret dilemek Peygamber’e ve mü’minlere yakismaz” (K. 9 Tevbe 113)

Bunlari okurken kuskusuz ki kendi kendinize “Din ve inanç ugruna ana, baba ve yakinlar arasina husumet salabilen bir düzenin insanlarindan nasil bir hosgörü beklenebilir?” diye soracaksinizdir !

II) Din adami insanlarimizi acimasizlik, kati yüreklilik örnekleriyle yetistirir:

Insanlarimizi gaddar ve hunhar ruhla yetistirmek üzere din adami’nin elinde, din adina siddet eylemlerini dogal ve fazilet niteliginde gösteren seriat hükümleri ve bu hükümlerin uygulanmasiyle ilgili örnekler vardir. Bu hükümler arasinda günahkar kisilerin “çapraz olarak el ve ayaklarinin kesilmesi” gibi cezalara çarptirilmalarindan tutunuz da Cehennem’de “bagirsaklarini ates içinde sürüyecekleri”, “Baslari tasla ezilmis, agizlari kanca ile parçalanmis olarak” bulunacaklarina varincaya kadar aklin ve insafin kabul edemeyecegi gaddarliklar yer alir.

Öte yandan din adami, farkli inançta ya da “Kafir” olanlara karsi Muhammed’in giristigi eylemleri örnek vermek suretiyle de kisileri kati yürekli yapmaga çalisir. Verdigi örneklerden bir kaçi asagida özetlenmistir.

A) Din adami, sair Ka’b Ibn-i Esref’in öldürtülmesini iftihar olayi olarak belletir:

Islam kaynaklarinin bildirmesine göre, Hicret’in 3.cü ya da 4.cü yilinda Muhammed, Medine’nin ünlü sairlerinden biri olan Ka’b Ibn-i Esref’i öldürtmeye karar verir. Çünkü Ka’b, kendisini ve müslümanlari hicvederek, ya da müslümanlarin düsmanlariyle iliskiler kurarak “uygunsuz” sekilde davranmistir!. Üstelik Bedir savasinda Mekke’li Arap’larin yenilgiye ugramasi üzerine Bedir’de öldürülen Arap’lar için aglamis ve onlar hakkinda siirler, mersiyeler yazmistir ki Muhammed’i fena halde rahatsiz etmistir 397.

Bu yüzden Muhammed, Ka’b’a karsi besledigi düsmanlik duygularini yenemeyerek onu öldürecek bir gönüllü arar. Mescid’te verdigi hutbelerden birinde: “Beni Ka’b Ibn-i Esref’ ten kim kurtarir? Kim kurtarirsa Cennete gidecektir” seklinde konusur.

O sirada Mescid’te hazir bulunan Muhammed Ibn-i Mesleme adinda biri, Cennet’e gitme ümidiyle, bu cinayeti islemege hazir oldugunu bildirir. Fakat cinayeti isleyebilmek için bir takim hile ve yalan yollarina basvurmak gerektigini ekler ve bunu yapmak üzere Muhammed’ten izin ister. Muhammed kendisine bu izni verir. Bunun üzerine Ibn-i Mesleme, güvendigi bir kaç arkadasi ile birlikte cinayet planini hazirlar. Bu seçtigi arkadaslardan biri Ka’b’in süt kardesidir. Üç kafadar bir gece karanliginda Muhammed’in yanina giderek yola çikmak üzere olduklarini söylerler.

Muhammed onlarin sirtlarini oksar ve birlikte el-Garked mezarligina kadar yürür ve sonra onlari: “Allah’in ismiyle gidin. Allah’im onlara yardim et” diyerek ugurlar398.

Üç kafadar dogruca Ka’b’in evine giderler ve kendilerini sanki Muhammed’e karsi husumet ve düsmanlik besleyen kimselermis gibi gösterirler; çesitli yalanlarla adamcagizi evinden disariya çikartmaga çalisirlar. Ka’b’in karisi gelenlerin seslerinden kötü niyetli olduklarini hissederek kocasina disari çikmamasini söylerse de Ka’b dinlemez ve çikar. Ibn-i Mesleme tatli sözlerle Ka’b’i ay isiginda beraberce dolasmaga davet eder ve evin kapisindan biraz uzaklasildikta arkadaslariyle birlikte üzerine çullanarak kiliç darbesiyle ünlü sairi delik desik eder. Sonra da kafasini keserek bir yem torbasinin içine koyar ve ertesi sabah Muhammed’e getirir. Muhammed bu büyük basari’dan dolayi Ibn-i Mesleme’yi ve arkadaslarini kutlar ve mükafatlandirir.

Bu olayi din saliklerine büyük bir sevkle anlatan din adami bir de iftiharla sunu ekler ki Islam’da torba’da tasinan ilk kelle, Sair Esref’in yukardaki sekilde kesilen ve bir torbaya konup Muhammed’e hediye edilmek üzere getirilen kellesidir.

Simdi geliniz bu hikaye’nin din adamlarimiz tarafindan insanlarimiza ne sekilde anlatildigini görmek üzere Diyanet Isleri Baskanligi’nin Sahih-i Buhari Muhtasari… adli yayinlarinin 10.cu cildi’nde yer alan 1578 sayili hadis’i beraberce okuyalim; (aynen alinmistir):

“Cabir Ibn-i Abdillah…’dan rivayete göre Resulullah… bir kere Ashab’a:

-Ka’b Ibn-i Esref(i öldürmek) için kim hazirdir? diye sordu. Çünkü o, Allah’a ve resulüne eza etmistir! buyurdu. Muhammed Ibn-i Mesleme:

-Ya Resula’llah! Ister misin onu ben öldüreyim? dedi. Resula’llah:

– Evet, isterim! buyurdu. Ibn-i Mesleme:

-Öyle ise (Ka’b’a hakkinizda hoslanacagi) bir sey söylememe müsaade buyurunuz! dedi. Resullah:

-Ne istersen söyle! buyurdu. Bunun üzerine Muhammed Ibn-i Mesleme Ka’ba vardi.

-Su kisi (yani Resullah) bizden sadaka istedi. Ve bize güç vergi teklif etti. Ben de ödünç bir sey almak için sana geldim! dedi. Ka’b da Ibn-i Mesleme’nin dedigi gibi söylendi:

-Muhakkak o, sizin usancinizi daha arttiracaktir! sözünü de ekledi. Muhammed Ibn-i Mesleme:

-(Ne yapalim) bir kere ona uymus bulunduk. Onu derhal birakmak istemiyoruz. Bakacagiz onun hali ne olur, sona erinceye kadar bekleyecegiz. Simdi biz, senin… ödünç (hurma) vermeni istiyoruz! dedi. Bunun üzerine Ka’b:

-Pek iyi, size bana rehin veriniz! dedi.

– [Ibn-i Mesleme ve arkadaslari] …. biz sana silahimizi, zirhimizi terhin edelim! dediler. (Ka’b muvafakat eder) kendisine gelmesi için Ibn-i Mesleme’ye zaman ta’yin etti.

Muhammed Ibn-i Mesleme bir gece Ka’b’a geldi. (Kale disindan seslendi). Yaninda Ka’b’in süt kardesi Ebu Naile vardi. Ka’b bunlari kale içine da’vet etti ve misafirleri karsilamak için onlarin yanina indi. Ka’b’in karisi kocasina:

-Bu saatte nereye çikiyorsun? Emin ol ben bir ses isittim ki, ondan kan damliyor (ser seziliyor)! dedi. Ka’b:

– O benim kardesim Muhammed Ibn-i Mesleme ile süt kardesim Ebu Naile’dir. Hem, kerim olan bir genç geceleyin kiliç darbesine çagirilsa bile, o çagriya muhakkak icabet eder, dedi (ve yanlarina indi)…. Muhammed Ibn-i Mesleme bu arkadaslarina (önce) söyle kumanda etmis: Ka’b gelince ben onun basini tutup saçini koklarim. Siz benim Ka’b’in basini sikica yakaladigimi görünce hemen kiliçlarinizi çekip Ka’b’i vurunuz! demisti. (Hadis’in ravisi amr Ibn-i Dinar) bir kere de Ibn-i Mesleme’nin arkadaslarina: Ka’b’in basini size de koklatirim! dedigini rivayet etmistir.

Simdi Ka’b Ibn-i Esref mükellef giyimli ve hamailli olarak, etrafina güzel koku saçarak misafirlerin yanina indi. Bunun üzerine Ibn-i Mesleme:

-(Aman bu ne güzel koku) bugünkü gibi güzel koku (ömrümde) duymadim! diye yaklasti. Ka’b:

-(Ne saniyorsun) Arabin en asil ve en güzel kokulu kadinlari sinemde yatiyor! dedi. Muhammed Ibn-i Mesleme:

-Basini, saçini koklamama müsaade eder misin? dedi. Ka’b:

– Evet ederim! dedi. Ibn-i Mesleme kendi kokladi. Sonra arkadaslarina da koklatti, sonra: Bana bir daha koklamaga müsaade eder misini? dedi. Ka’b:

-Evet! dedi. Bu def’a Ibn-i mesleme Ka’b’in basini simsiki yakaladi. Ve arkadaslarina:

-Haydi kiliç darbesine tutup vurunuz! dedi. Bu suretle Ibn-i Esref’i öldürdüler. Sonra Nebi…’e gelip haber verdiler”. [Ibn-i Cevzi’nin nakline göre “Ka’b’i öldüren “mücahidler” onun basini bir yem torbasina koyarak Medine’ye getirmislerdir. Bu suretle Islam’da ilk naklonulan düsman basi Ka’b’in basidir, denilmistir” 399

Simdi yukardaki hikaye’yi akil ve vicdan terazisine vuralim. Söylemeye gerek yoktur ki her satiri ile bizi saskinliga ve dehsete sürükleyecektir. Her ne kadar din adami, Ka’b Ibn-i Esref’in Yahudi bir sair oldugunu, müslümanlara karsi kin besledigini, Mekkeli “müsriklere” dostluk gösterdigini ve bu nedenlerle öldürülmesinin caiz oldugunu “gerekçe” olarak öne sürerse de bu gerekçelerin vicdan ölçeginde yeri olmadigi ortadadir.

Kötülüge kötülükle karsi koymanin gerekli olduguna siyaset adamlari, ya da askerler ya da halktan kisiler inanmis olabilirler. Fakat kendisini “peygamber” diye ilan eden bir kimse’nin, kin ve düsmanlik duygularina kapilarak Ibn-i Mesleme ve arkadaslarini böyle bir eyleme ve bu sekilde sürüklemesi pek onaylanabilecek bir sey degildir.

Bütün bunlari “mazur” göstermek için din adami, Muhammed’in “peygamberlik” görevi yaninda dünyevi görevlerle de donatilmis oldugunu ve su hale göre “din düsmanlarini” yok etme yetkisine sahib bulundugunu öne sürer. Oysa ki “peygamberlik” görevi, velev ki dünyevi isler söz konusu olsun, öldürmek ya da yukardaki örnekte oldugu gibi, yalana ve hileli usullere cevaz vermek gibi yetkileri kapsamaz. Kapsar diye kabul edilecek olursa, bu taktirde “peygamber” diye bilinen kisi insanlik için “ideal” ve “güzel” bir örnek yaratmis olmaz. Her kes onu taklid yoluna gidecegi için ortaya “olumsuz” bir toplum düzeni çikmis olur.

Öte yandan Muhammed, yine din adami’nin seriat kaynaklarina dayali olarak söylemesine göre, kisileri muslüman yapamadigi bir çok vesilelerle Tanri’nin kendisine: “Sen istesen de onlari, inananlardan yapamazsin. Birak onlari sen bana” seklinde konustugunu bildirmistir. Durum bu idiyse, Sair Esref’i ve daha nicelerini öldürtmesi, kuskusuz ki özürlü kilinabilecek davranislardan olamaz.

B) Din adami Muhammed’in kin besledigi kisilerden Ebu Leheb, Ebu Cehl, Ukbe b. Ebi Muayt, Ümeyye b. Halef, Ibn- Selül gibi “müsrik” ya da “munafik” kisilere karsi girisilen davranislari, ders alinmak gereken birer ibret örnegi olmak üzere belletir.

Kur’an’in “Leheb” baslikli bir Suresi vardir ki 5 ayet’ten olusur ve Ebu Leheb ile karisina karsi küfürler ve lanetlemelerle doludur. Söylendigine göre Ebu Leheb ile karisi, Muhammed’e muhalefet edenlerin basinda gelen kimselerdir. Bu ayet’ler aynen söyledir:

“Ebu Leheb’in elleri kurusun, yok olsun! mali ve kazandigi kendisine fayda vermez; Alevli atese yaslanacaktir; Karisi da boynunda bir ip oldugu halde ona odun tasiyacaktir” (K. 111 Leheb 1-5).

Ebu Leheb Kureys esrafindan olup Muhammed’in amucalarindan biridir. Fakat daha ilk anlardan itibaren karisi ile birlikte Muhammed’i yalancilikla suçlamis, her vesile ile ona muhalefet etmistir. Bundan dolayidir ki Muhammed ona karsi sinirsiz bir kin besler olmustur. Fakat Mekke döneminde henüz güçlü olmadigi için ona karsi bir sey yapamamis sadece Kur’an’a koydugu ayet’lerle kinini bosaltmaga çalismistir.

Din adamlari Ebu Leheb’in Muhammed’e karsi olan tutum ve davranislarini öylesine abartmali bir sekle sokmuslar ve Muhammed’in ona karsi besledigi kindarligini öylesine kutsallastirmislardir ki o tarihten bu yana Hacc mevsiminde hacc isini tamamlayan müslümanlar, seytanlari taslayipta Mekke’ye dönerlerken Ebu Leheb’in o civarda bulunan mezarini da taslar olmuslardir. Böylece Muhammed’in Ebu Leheb’e karsi besledigi kindarligi canli tutup sürdürürlerken, kendileri de kin duygulariyle bezenmis olurlar.

Muhammed’in kin besledigi kisilerden biri de Ebu Cehl ‘dir. Bu kisiden söz ederken din adami, her seyden önce Kur’an’in onunla ilgili ayet’lerini okur ki bunlardan birisi söyledir: “Dogrusu günahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir… -‘Suçluyu yakalayin, Cehennemin ortasina sürükleyin, sonra basina… kaynar su dökün-‘ denir. Sonra ona -‘Tad bakalim, hani serefli olan, degerli olam sendin-‘ denir…” (K. 44 Duhan 46-50).

Din adami, Ebu Cehl’in (ve karisi’nin), Mekke dönemi sirasinda Muhammed’e muhalefet edenlerin basinda geldigini Arap kaynaklarindan naklen belirttirken, ayni zamanda onun Bedir savasi sirasinda öldürülüsünü ve kafasinin kesilerek Muhammed’e getirilisini ve kesik bas karsisinda Muhammed’in : “Ey adevvu’llah, seni rezil ve rusvay eden Allah’a hamd’ü sena olsun… Bu herif, bu ümmet’in Fir’avni ve eimme-i küfrün basi idi…” 400 diye beddua edisini de abartarak anlatir. Anlatirken, Mekke döneminde Muhammed’e kafa tutanlardan, onunla alay edenlerden diger biri olan Ukbe b. Ebi Muayt’in, diri diri ele geçirilip nasil Muhammed’in emriyle ellerinin baglandigini, sonra da nasil boynunun vuruldugunu zevkle hikaye eder 401.

Din adami’nin bu konuda listeye koydugu kisilerden biri de Ümeyye b. Halef ‘dir. Güya Kur’an’in Hümeze Suresi’nin 1-4 ayet’leri Muhammed’in kin besledigi bu Ümeyye b. Halef vesilesiyle konmustur. Din adami’nin anlatmasina göre Ümeyye, Muhammed aleyhinde laf etmis ve müslüman kisileri (örnegin Bilal-i Habesi’yi) dinden çikarmak istemistir. Bu nedenle Bilal, günün birinde bir kaç arkadasiyle birlikte karsisina çikmis ve kiliç darbesiyle onu öldürmüstür. Ancak ne var ki Ümeyye sisman bir kisi oldugundan vücudü sismis ve bu yüzden gömülmesine çare bulunamamis. Bu nedenle tamamen örtülünceye kadar üzerine toprak yigilmis. Sonra da lasesi Kalib’e götürülmek üzere sürüklenirken parça parça olmusmus 402.

Yine din adami’nin Islam kaynaklarindan naklen söylemesine göre Muhammed, bu kisi hakkinda Kur’an’a su ayet’leri koymustur: “Mal toplayarak, onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekistirip, yüzünden de alay eden kimsenin vay haline. Malinin kendisini ölümsüz kilacagini sanir. Hayir, o, andolsun ki, kirip geçiren yere atilacaktir…” (K. 104 Hümeze 1-4). Böylece ona karsi besledigi kini dile getirmistir.

Din adami’nin bellettigine göre Muhammed’in kin besledigi önemli kisilerden biri de Ibn-i Selül’ dir (Abdullah Ibn-i Übeyy adiyle de bilinir) ki, Islam’a girmis olmakla beraber Muhammed’e körü körüne boyun egmek istemedigi için “munafiklarin basi” olarak ilan edilmistir. Buna karsilik oglu Abdullah son derece koyu bir müslüman kisi olarak Muhammed’e asiri sekilde baglidir. Ibn-i Selül öldügü zaman oglu Abdullah Muhammed’ten babasi için namaz kilmasini ve magfiret dilemesini rica eder; onu dariltmamak için Muhammed önce kabul etmis iken Ömer b. Hatttab’in ikazi üzerine vazgeçer ve Kur’an’a su ayet’i koyar: “Bu munafiklardan ölen kimsenin namazini sakin kilma, mezari basinda da durma! Çünkü onlar Allah’i ve peygamberi’ni inkar ettiler, fasik olarak öldüler” (K. 9 Tevbe 84).

Din adami’nin söylediklerinden anlasilmaktadir ki Muhammed, kin ve adavet duygularini hosgörü ve sevgi duygularinin üzerine çikarma olasiligini bulamamistir.

C) Din adami insanlarimizi, kafirlere, munafiklara ve müsriklere karsi kin ve nefret duygulariyle yetistirmek için”Ölüm sizin üzerinize olsun”, ya da “Allah müsriklerin evlerine ve mezarlarina ates doldursun” seklindeki dua örnekleriyle yetistirir:

Diyanet’in Islam kaynaklarindan naklen bildirdigine göre Muhammed, “kötülüge kötülükle karsilik verme” gelenegini kafirlere ve müsriklere ve özellikle kendisine düsman bildigi kimselere karsi her vesile ile sürdürürdü; örnegin onlarin “Ölüm üzerinize olsun” seklindeki lanetlemelerine çogu kez onlarin diliyle ayni sekilde karsilik verirdi. Bunun böyle oldugunu Diyanet yayinlarinda yer alan ve Ayse’nin rivayetine dayali su hadis hükmünden anlamak mümkündür.:

“Bir kere Nebi… ‘in huzuruna Yahudiler girmisti de Resulullah’a (selam yerine): -‘Essamü aleyk= ölüm üzerine olsun’-demisdiler. Ben de onlara la’net etmistim. Bunun üzerine Resulullah bana:

-Sana ne oldu ki? buyurdu. Ben de:

-Bu Yahudilerin ne hezeyan ettiklerini isitmedin mi? dedim. Resulullah:

-Ya sen benim -‘Ve aleyküm= ölüm sizin üzerinize olsun-‘ dedigimi isitmedin mi? diye cevap verdi”. (Bkz. Sahih-i…, Cilt VIII, sh. 343) 403

Yine din adami’nin Abdullah Ibn-i Ebi Evfa ve ayrica Ali’den rivayet olarak bildirdigine göre Muhammed, kendisine düsman bildigi müsrikler aleyhine dua eder, örnegin: “Allah, müsriklerin (hayatinda) evlerine (öldükleri zaman da) mezarlarina ates doldursun! Onlar bizi ikindi namazindan alikoydular…” demeyi gelenek edinmistir (Sahih-i…, Cilt VIII, sh. 342) 404.

Görülüyor ki din adami’nin anlatmasina ve belletmesine göre Muhammed “kötülügü” iyilikle degil fakat benzeri bir kötülükle karsilamanin ya da “kafirlere”, “munafiklara” ve “müsriklere” lanet savurmanin dogal bir davranis oldugunu ortaya vurmustur. Din adami da insanlarimizi Muhammed örnegine göre yogurmus olur.

Yine din adami’nin söylemesine göre Kur’an üzerinde tartismaya kalkisanlarla oturup konusmak, onlari ikna etmek degil fakat onlarla “lanetlesmek” fazilettir, çünkü Muhammed böyle yapmistir ve çünkü Kur’an’da böyle yapilmasi anlatilmistir. Ayet söyle:

“Ey Muhammed! Sana (Kur’an) geldikten sonra, onda seninle kim tartisacak olursa, de ki -‘Gelin ogullarimizi, ogullarinizi, kadinlarimizi, kadinlarinizi, kendimizi ve kendinizi çagiralim, sonra lanetleselim de, Allah’in lanetinin yabancilara olmasini dileyelim-‘…” (K.3 Imran 61).

Bu ayet’i okurken din adami, ayet’le ilgili su hikaye’yi anlatir: Bir gün Muhammed, Necran Hiristiyanlarina mektup gönderip kendilerini Medine’ye çagirir: maksadi onlari müslüman yapmaktir. Necran’lilardan 14 kisilik bir hey’et, baslarinda emirleri Abdülmesi Akib olmak üzere Medine’ye gelirler. Üzerlerinde ipekli ve “mükellef” elbiseler vardir. Muhammed’in yanina çiktiklarinda Muhammed onlardan yüz çevirir; güzel ve ipekli elbiseler giymislerdir diye görüsmek dahi istemez. Bunun üzerine Muhammed’in yaninda durmakta olan Osman b. Affan dayanamz ve , Necran’lilara hitaben: “Huzura ipekli elbiselerle ve mükellef giyimli bir hey’ette geldiginiz için Resulallah size iltifat buyurmadi” der.

Adamcagizlar anlayis gösterip “huzur’dan” çekilir giderler; ertesi gün “ruhban hey’etinde olarak” gelirler. Muhammed onlari Islam’a çagirir. Kur’an’dan Isa ile ilgili ayet’ler okur ve Isa’nin “ilah” (Tanri) niteliginde olmadigini anlatir. Fakat Necran’lilar onun söylediklerinin Incil’de yazili bulunmadigini belirtirler ve konuyu tartismak isterler. Oysa ki Muhammed fazla tartismaya taraftar degildir. Bu nedenle onlari “mülaane” ye çagirir ki Arapca olan bu sözcügün anlami “lanetlesmek’tir”; daha dogrusu iki taraftan her birinin, yalanci çikan diger tarafa lanet yagdirmasidir.

Necran’lilar “lanetlesmektense” çekilip gitmeyi uygun bulurlar. Din adami’nin söylemesine göre güya Muhammed’in lanet etmesi halinde ne kendilerinin ve ne de çocuklarinin artik bir daha “felah” bulamayacaklarini anlamislardir 405. Oysa gerçek sudur ki Muhammed’in artik güçlenmis oldugunu ve Islam’a girmedikleri taktirde kisa bir zamanda kendilerine saldiracagini bildikleri için, baslarina bela gelmesin diye “cizye” (kafa parasi) vermege razi olurlar. Din adami’nin söylemesine göre “cizye” müslümanligi kabul etmemenin cezasidir.

Öte yandan yine din adami’nin belletmesine göre Muhammed, “kafirleri” ve “munafiklari” her vesile ile asagilatmayi ve örnegin “Mü’min bir mi’desine koymak için yer. Kafir ise karnindaki yedi bagirsagini doldurmak (karnini sisirmek) için yer” diyerek onlari hem oburluk ve hem de hirs asiriligi açisindan kötülemeyi gelenek edinmistir (Bkz. Sahih-i … Cilt XI, sh. 383) 406.

Kuskusuz ki din adami bunu belletirken, müslüman kisiyi ayni davranis dogrultusunda kilmaga çalisir.

Ç) Din adami Muhammed’in, Bedir günü pis bir kuyuya attirdigi ölü cesedlerine hakaretler, küfürler yagdirarak intikam almasini örnek verir:

Din adami’nin Islam kaynaklarindan naklen bellettigi olaylardan biri Bedir savasiyle ilgili olarak söyledir:

Kureys’in Bedir savasinda yenilgiye ugramasi üzerine Muhammed, Kureys esrafindan 24 kisinin cesedlerinin Bedir kuyularindan pis bir kuyuya atilmalarini emreder. Bunlar kin besledigi kimselerdir ki yillarca önce kendisiyle alay etmis ya da kendisine kötülük yapmis olan kimselerdir. Cesedlerini pis kuyuya attirmakla pis kuyunun yeni pisliklerle dolacagini düsünmüstür. Fakat bununla da yetinmez bir de ashabini pesine takip kuyu’nun basina giderek bu cesedleri, kendi adlariyle ve babalarinin adlariyle çagirmaya baslar ve her birini küçültücü, asagilatici bir dil ile konusur . Buhari’nin Ebu Talha’dan rivayetine göre söyle der: “Ya filan Ibn-i filan, ya filan Ibn-i filan! Siz Allah’a ve Resulullah’a itaat etmis olsaydiniz itaatiniz sizi sevindirir mi idi? (Süphesiz sevindirirdi). Ey maktuller (ölüler)! Biz, Rabbimizin bize va’dettigi nusret ve zaferi muhakkak surette gerçek bulduk. Siz de (batil) Rabbinizin va’dettigi (mevhum) nusret ve zeferi gerçek buldunuz mu?”.

Bu sekilde kinini bosaltirken yaninda bulunanlar kendisine bu cesedlerde hayat eseri bulunmadigini hatirlatirlar. Fakat Muhammed onlara: “…Allah’a yemin ederim ki , benim söyledigim sözleri siz, onlardan daha iyi isitir degilsiniz” der. Buhari’nin Katade’den rivayetine göre Tanri güya, Bedir kuyusundaki cesedlere Muhammed’in söylediklerini isittirecek derecede hayat vermistir. Din adami’nin anlatmasina göre”Bu suretle azgin Kureys müsrikleri ayiplanmis, küçültülmüs, azab edilmis ve kaçirdiklari firsatlara, ve yaptiklari mezalime nedamet ettirilmis(lerdir)”. (Sahih-i…, Cilt X, sh. 152) ) 407

Din adami bu hadis hükmünü naklederken Muhammed’in yukardaki sekilde ölü cesedlerini asagilatmakla intikam almis oldugunu anlatir ve söyle der: “Resulallah’in bu veciz hitabesi, esi görülmemis ilahi bir intikam idi” 408

Fakat din adami Muhammed’in kindar duygularla yaptiklarini tamamlamak maksadiyle, Medine’ye dönüs sirasinda “Safra” mevkiine gelindikte Nadr Ibn-i Haris’in ve daha sonra “Irk” mevkiine gelindikte de Ukne Ibn-i Ebu Muayt’in boyunlarinin vuruldugunu anlatir 409. Bunlar yillar önce Muhammed’le su veya bu sekilde alay etmis olan kimselerdir. Anlasilan o dur ki Muhammed, yillar boyu kinini içinde saklamis ve firsat buldugu ilk firsatta intikamini almistir.

D) Din adami Bedir savasi sonucu ele geçirilen Arap esirlerden fidye parasi veremeyenlerin boyunlarinin vurdurtulmasini “fazilet” davranisi olarak tanimlar:

Din adami’nin Islam kaynaklarindan (özellikle Taberiden) naklen anlatmasina göre Muhammed, Bedir savasinda ele geçirilen esirlere ne sekilde muamele yapilmasi gerektigi hususunda kararsiz kalir. Fikir almak maksadiyle Ebu Bekir ile Ömer b. Hattab’a danisir. Ebu Bekir esirlerin affedilmelerini, Ömer ise öldürülmelerini söylerler. Birbirine zid bu iki görüs karsisinda Muhammed esirlerin kaderi hususunda verdigi karari müslümanlara söylece ilan eder: “(Ey Müslümanlar) Siz bugün fakirsiniz, elinizdeki esirlerden kimse kurtulus parasi vermeden kurtulmasin; yahud onlarin basini kesiniz” 410.

Ele geçirilmis olan esirler müslümanlar arasinda paylasilir ve her müslüman kendisine düsen esir’den fidye alir; fidye veremeyen esirlerin de kelleleri kesilir.

Anlasilan o’dur ki Muhammed, fakir müslümanlari esirlerden fidye almaga zorlayip varlikli kilma yolunu tercih etmistir. Böylece hem onlari kendisine biraz daha baglamis ve hem de fidye veremeyen Kureysli esirlerden kurtulmus olur.

E) Din adami Muhammed’in gözler oydurtarak, kizgin demir çubukla iskenceye sokarak, kol ve ayaklari çaprazlama kestirerek insanlari cezalandirmasini ibret verici örnekler olarak sergiler: “Ukle ve Ureyneliler” Hadisi .

Kur’an’in Maide Suresi’inde: “Allah’a ve onun Resulü’ne (isyan ederek) harb açanlarin ve yeryüzünde içtimai nizami bozmaya çalisanlarin cezasi (cürümlerine göre) ya amansiz öldürülmeleri, yahud asilmalari, yahut ellerinin ve ayaklarinin çapraz kesilmesi, yahud bulunduklari yerden sürgün edilmeleridir…” (K. 5 Maide 33) diye yazilidir. Buhari’nin Sahih’inde bu ayet “Dininden dönmek” ya da “Küfür etmek” ya da “yol kesmek” suretlerinden biriyle “Allah’a ve Peygamberi’ne karsi harb açanlara” verilecek cezalarla ilgili olarak ele alinmistir. Yani “din’den dönmek” ya da yol kesmek vs gibi davranislar Allah’a harb açmak seklinde anlasilmistir.

Din adamlari bu ayeti korku ve dehset yaratmak için her vesileyle müslüman kisi’nin karsisina dikerler ve bu ayet’in bizzat Muhammed tarafindan uygulanmasiyle ilgili olarak özellikle “Ukle ve Ureyneliler” hadisi’ni örnek verirler ki kisaca söyledir:

Hicret’in 6.ci yilinda Muhammed “Ukl” ve “Ureyne” kabileleri üzerine bir çete gönderir. Maksat ganimet edinmektir. Bu saldiriya ugrayanlardan yedi sekiz kisi müslümanligi kabul ettiklerini bildirerek Medine’ye gelirler ve Muhammed’ten yardim dilerler. Muhammed onlari, dilekleri geregince develerin bulundugu bir mintikaya gönderir, yedirir, içirir. Fakat güya adamlar bir süre sonra Muhammed’in çobani’ni iskenceye sokarak öldürürler, develerini kaçirirlar ve müslümanligi da terkettiklerini ilan ederler. Haberi alan Muhammed derhal kaçanlarin pesine yirmi atli gönderir ve adamlari yakalatip huzuruna getirtir. Din’den çikmak, hirsizlik yapmak, çobani öldürmek eylemlerine “kisas” olmak ve böylece Maide Suresi’nin yukarda belirtilen hükmünü uygulamak üzere gözlerinin oyulmasini ve ellerinin, ayaklarinin kesilmesini emreder. Emrettigi sekilde yapilir: gözleri oyulan, elleri ayaklari kesilen adamlar ögle sicaginda Medine’nin Harre denilen taslik mintikasina getirilip birakilir ve kizgin günes altinda ölüme terkedilir. Adamlar susuzluktan taslari kemirerek, disleriyle topragi kaziyarak ölüme giderler. Olay Diyanet yayinlarinda yukardaki sekilde anlatilmistir (Bkz. Sahih-i…, Cilt I, sh. 180 ve d.) 411.

Din adaminin açiklamasina göre bu kisiler böyle bir ceza’ya müstahaktirlar, çünkü Muhammed’ten iyilik gördükleri halde onun çobanini öldürmüsler, develerini alip kaçmislar ve Islam’dan da çikmislardir. Oysa ki bu anlatim, aslinda abartmali bir anlatimdir. Fakat bir an için bu söylenenlerin dogru oldugu kabul edilse dahi, kendisini “peygamber” diye tanitan bir kimsenin bu adamlari, gözlerini oydurtarak, ellerini ve ayaklarini dogratarak, sonra da kizgin güneste biraktirarak böylesine gaddarca bir ceza’ya çarptirmasi tasvip edilebilecek bir sey degildir.

Din adami’nin, özellikle Buhari ve Taberi ve Ibn Ishak gibi kaynaklara ve Diyanet yayinlarina dayali olarak büyük bir zevkle anlattigi diger bir olay Muhammed’in Benu Nadir Kabilesi’nin ileri gelenlerinden Kinane Ebi’l- Hukayk ile Huyey bin Ahtab’i öldürtmesiyle ilgilidir ki kisaca söyledir:

Hayber Yahudilerini müslüman olmaga zorlamak ve müslüman olmadiklari taktirde mallarini ganimet olarak almak maksadiyle Muhammed, hicret’in 7.ci yilinda Hayber seferine çikar. Yahudiler müslüman olmayi red’edince kalelerini kusatir ve onlari yenilgiye ugratir 412. Ele geçirilen esirler arasindan Safiyye bint-i Huyey b. Sa’ye adindaki güzel bir kadini kendisine ayirir. Safiyye 17 yasinda olup Yahudi kabilesinin baskani olan Huyey b. Ahtab’in kizidir ve kabilenin ileri gelenlerinden Kinane ile henüz yeni evlenmistir. Kabile’ye ait hazine’nin yerini ögrenmek için Muhammed, Kinane’yi sorguya çeker; adamcagiz hazine’nin yerini bilmedigini söyleyince iskence yapilmasini emreder ve bu ise Zübeyr adinda birini memur eder. Zübeyr demirden bir çubugu ateste kizdirir sonra Kinane’nin vücuduna tutar. Kinane avaz avaza bagirmaya baslar, fakat hazine’nin yerinden haberi olmadigini tekrarlar. Muhammed iskence’nin arttirilmasini ister fakat yine sonuç alamayinca kafasinin kesilmesini emreder. Emrederken Mesleme adinda birini bu isle görevlendirir; çünkü Mesleme, eskiden beri Kinane’ye karsi kin beslemekte olan biridir. Safiyye’nin kocasi Kinane’yi bu sekilde öldürttükten sonra onun babasini ve kayin biraderini de, hazinenin yerini söylemediler diye, öldürtür. Ve bütün bu öldürme islerinin olustugu günün gecesinde Safiyye ile zifaf olur. Ertesi gün “Kimde bir sey varsa getirsin” diye ilan eder. Cemaat “hays” denen Arap yemegi yapip yerler. Bir rivayete göre Safiyye o gece Muhammed’le yatmak istemez, çünkü kocasi, babasi ve kayinbiraderi o gün öldürülmüstür. Bu nedenle Muhammed askerleriyle birlikte yola koyulur ve Safiyye ile ertesi gece zifaf olur.

Din adami’nin iftiharla anlattigi bu olaylar, Islam kaynaklarindan alinma olarak Diyanet Isleri Baskanligi’nin yayinlarinda bulunur (Bkz. Sahih-i…, Cilt II, sh. 299) 413.

F) Beni Kureyza kabilesinden alinan 800 (ya da 900) esirin, Muhammed’in emriyle ve onun gözleri önünde kafalari kesilerek öldürülmesini din adami övgüye layik bir olay olarak belletir:

Din adami’nin Arap kaynaklarindan ve özellikle Taberi, ve Ibn Hisam, Vakidi vs… gibi ünlü tarihçilerden ve Kur’an’dan (örnegin Ahzab Suresi’nin 26-27 ayetleri) naklen anlatmasina göre Beni Kureyza kabilesine karsi Muhammed’in giristigi kusatma hareketinin yirmi ya da yirmi besinci gününde Yahudiler “aman” dileyerek teslim olmaya karar verirler. Fakat Muhammed : “Ben size aman vermen” diyerek dileklerini reddeder. Güya Tanri’dan aldigi emir geregince onlari cezalandirmadan saldiriya son vermeyecektir. Onun bu tutumu karsisinda Yahudiler, azad edilmek kaydiyle sahip bulunduklari bütün mal ve mülkü terketmege razi olduklarini bildirirler. Fakat Muhammed onlarin kayitsiz-sartsiz teslim olmalarini ister. Yapacak baskaca bir sey bulamayinca Yahudiler kalelerinden çikip teslim olurlar. Kurayza’lilarin erkekleri karilarindan ve çocuklarindan ayrilip, elleri ve ayaklari baglanarak muhafaza altina alinirlar. Azad olunmalari için yeniden dilekte bulunurlarsada dilekleri kabul edilmez. Muhammed onlara, kaderlerinin Sa’d b. Mu’az adinda biri tarafindan hükme baglanmasi teklifinde bulunur; Kurayzalilar kabul ederler. Oysa ki Sa’d b. Mu’az, çikarlari itibariyle Muhammed’e bagli olan bir kimsedir. Nitekim Kureyza erkeklerinin öldürülmelerini, kadinlarla çocuklarin esir olarak paylasilmasini ve mal ve mülklerinin dahi paylasilmasini hükme baglar. Muhammed bu hükmün derhal yerine getirilmesini emreder. Kurayza’lilarin topraklarini bes kisma böldürür ve bunlardan bir bölümünü kendisine ayirdiktan sonra geri kalan kismini kur’a ile müslümanlar arasinda paylastirir. Esir alinan kadinlari ve çocuklari pazarda, at ve silah karsiligi köle olarak sattirir. Kureyza’li erkeklerden alinan esirlere gelince (ki bunlarin sayisi bir rivayete göre sekiz yüz, bir rivayete göre de dokuz yüz kadardir) bunlari ellerini ve ayaklari baglanmis olarak Medine pazarinin bulundugu yerde toplar. Pazar yerinin ortasina büyükçe bir kuyu kazdirir ve sonra kuyunun kenarina çömelip oturur. Ali ile Zübeyr’ i çagirtip onlari kelle kesme isiyle görevlendirir ve: “Kilicinizi çekip bunlari birbir öldürün ve bu kuyuya atin” diye emreder. Ali ile Zübeyr büyük bir sevkle esirlerin kellelerini kesmeye baslarlar; Muhammed de kesilen kellelerin teker teker kuyuya düsmesini seyreder. Bir aralik kelle kesme isini Hazreci’lere havale eder. Çünkü Kureyza’lilar vaktiyle Hazreci’lere karsi Evs kabilesiyle andlasma yapmislardir; böylece Hazreci’lere simdi intikam alma firsatini saglamis olur. Kelle kesme isi aksam karanligi basana kadar devam eder (Sahih-i… Cilt II, sh. 407) 414.

Yine din adami’nin anlatmasina göre Muhammed, yukardaki isler bittikten sonra özel sairi Hasan b. Sabit’e yahudilerin kanli cesedlerine hakaret yagdirici siirler söylemesi için söyle emreder: “Su Kureyza ogullarini hicvet, irtikap ettikleri hiyanetleri birer birer say, dök. . Yahud peygamberiniz ve ailesi hakkindaki küfürlerine cevap ver…” 415. Böylece Kureyza’lilardan tam olarak intikamini almistir. Fakat din adami, bütün bunlari birer “fazilet” davranisi olarak gösterir ve müslüman kisiyi biraz daha etkilemek üzere yukardaki olaylarin, yani esir almalarin, yagmalarin, esirlere ait mal ve mülkün paylasilmasinin, esirlerin kafalarinin teker teker ve en gaddar sekilde dogranmasinin, vs…hep Tanri isi oldugunu ekler ve bu hususlarla ilgili Kur’an ayet’lerini okur ki bunlardan ikisi söyledir: “Allah, Kitab ehlinden (yani yahudilerden), kafirleri destekleyenleri kalelerinden indirmis, kalblerine korku salmisti; onlarin kimini öldürüyor kimini esir ediyordunuz. Yerlerini, yurtlarini, mallarini ve henüz ayaginizi dahi basmadiginiz yerleri Allah size miras olarak verdi. ..” (K. 33 Ahzab 26-27)

G) Din adami müslüman kisileri, insanlarin “atesten bir çukurda beyinleri kaynar” olarak, ya da “baslari tasla ezilmis”, “çatal bir kanca ile agizlari parçalanmis”, “Kulaklarina kizgin kursun dökülmüs”, “Bagirsaklarini ates içinde sürür” sekilde azab çekmelerini hayal etmege zorlarken Muhammed’in bu dogrultudaki sözlerini ve Kur’an ayet’lerini (örnegin Bakara 56) belletir:

Din adami’nin elinde insan kalbini katilastirmaga yeter nitelikte olmak üzere sinirsiz bir malzeme yigini vardir ki her biri birer dehset örnegidir. Bunlardan bir ikisini daha siralayalim.

Ana, baba, kardes ya da en yakin akraba dahi olsalar, müslüman olmayarak ölen kimseler için namaz kilmanin, ya da “magfiret” dileginde bulunmanin caiz olmadigini anlatmak için din adami Muhammed’i örnek verir. Bu örneklerden bir kaçina biraz yukarda degindik ve gördük ki Muhammed, müslüman imaninda ölmediler diye anasi Emine için Tanri’nin kendisine “magfiret” dileme izni vermedigini, babasi Abdullah’in Cehennem’e atildigini söylemekte sakinca görmemistir. Kendisine babalik yapan amucasi Ebu Talib hakkinda da yaptigi budur; o Ebu Talib ‘ki, bilindigi gibi Muhammed’i, çok küçük yetim olarak evine almis ve kendi öz oglu Ali gibi, hiç bir ayirim yapmadan tipki kendi oglu gibi büyütmüstür. Her ne kadar müslümanligi kabul etmemekle beraber son derece genis bir hosgörülükle Muhammed’e her vesile ile yardimci olmus, onu Kureyslilere karsi korumus, ölümlerden kurtarmistir. Ancak ne var ki Muhammed, gördügü bütün iyiliklere ragmen amucasi Ebu Talib’in ölümünde, namazini kilmak ya da magfiret dilemek söyle dursun fakat onun Cehenneme atildigini, atesten bir çukurda beyni kaynayarak kalacagini söylemistir. Konuya daha önce deginmis olmakla beraber kisaca su hususu animsatmakta yarar vardir:

Din adami’nin Islam kaynaklarindan (özellikle Diyanet yayinlarindan) naklen anlatmasina göre Ebu Talib’e ölüm alametleri geldigi sirada Muhammed yanina gider ve müslüman olmasini söyler. Fakat Ebu Talib kabul etmez ve “Ben Abdülmuttalib milleti üzerineyim” diyerek atalarinin dininde kalmak istedigini bildirir. Muhammed kendisine: “Iyi bil ki amucacigim, Allah tarafindan men’olunmadikça ben hakkinda muhakkak surette Allah’tan afv ve magfiret dileyecegim” der; fakat dedigini yaptirtamaz ve Ebu Talib, kendi atalarinin dinsel inancina bagli olarak gözlerini hayata kapar. Amucasinin müslüman olmadan ölmesi üzerine Muhammed, onun ve onun gibilerin “Cehennemlik güruh” olduklarina ve onlar hakkinda magfiret dilenemeyecegine, onlar için namaz kilinamayacagina dair Kur’an’a su ayet’i koyar:

“Peygamber’in ve su iman edenlerin müsrikler lehine -onlarin Cehennemlik güruh olduklari (anlasildiktan) sonra – magfiret dilemeleri dogru degildir. Hatta o müsrikler… (hisim) olsalar bile” (K. 9 Tevbe 113).

Fakat bununla da kalmaz bir de Ebu Talib’in Cehennem’e gittigini ilan eder. Ederken de her seye ragmen amucasi lehinde sefaat’te bulundugunu ekler ve söyle der: “Umarim ki sefaatim amucama faydali olacaktir. Sefaatimle amucam topuklarina çikabilen atesten bir çukura konulacak, oradan beyni kaynayacaktir” (Sahih-i…, Cilt IV, sh. 533) 416.

Diyanet yayinlarinda yer alan bu hadis’i müslüman kisilere örnek olarak verirken din adami sunu anlatmak isterki Ebu Talib, Muhammed’in sefaati sayesinde nispeten hafif bir ceza’ya çarptirilmis ve sadece “topkularina çikabilen atesten bir çukura konulmus orada beyni kaynatilmistir”; yani eger onun sefaati olmasaydi daha büyük bir azab’a atilmis olacakti. Bunu kanitlamak uzere de Buhari’nin Abbas Ibn-i Müttalib’den rivayet ettigi su hadis’i nakleder: “…rivayete göre bir kere Abbas Nebi’…e: -‘Ya Resul’llah! Amucan (Ebu Talib hakkinda sefaat)den seni nasil bir his alikoydu? Allah’a yemin ederim ki o, seni her zaman tecavüzden muhafaza ederdi. Ve senin hesabina düsmanlarina karsi asabilesirdi! dedi. Resulullah söyle cevap verdi:

-Simdi Ebu Talib topuklarina kadar -dibi yakin- atesten bir çukur içindedir. Eger benim (sefaatim) olmasaydi muhakkak o, Cehennem’in en derin çukurunda bulunurdu” (Bkz. Sahih-i… Cilt X, sh. 52 ve d.) 417

Bunu anlatirken din adami, amucasi Ebu Talib lehine “sefaat” gösterdi diye (ve bu sayede amucasinin topuguna kadar çikan atesten bir çukurda beyni kaynayarak kalmasini sagladigi için) Muhammed’i yüceltir. Sanki “topuga kadar çikan atesten bir çukurda beyni kayna yarak” azab çekmek topugu asan atesten bir çukura atilmaktan farkli imis gibi!

Öte yandan din adami, Islam’in emirlerine uymayanlarin, ve hele Kur’an okumayanlarin (ya da okumayi ihmal edenlerin) ugrayacaklari dehset verici cezalari anlatmak için yine Muhammed örnegine sarilir ve özellikle Muhammed’in hayal ettigi seyleri ya da rü’ya’larini yine onun agzindan olmak üzere nakleder.

Bu rü’ya’lardan biri Muhammed’in husumet besledigi Huza ogullari ile ilgilidir. Din adaminin belletmesine göre Muhammed, güya develerin kulaklarini yarip salmak suretiyle adak yapma gelenegini sürdürdü diye Huzai Amr hakkinda aynen söyle demistir: “(Küsuf namazi kilarken) ben Cehennem’de Huzai Ibn-i Amiri’yi kendi bagirsaklarini (ates içinde) sürükler bir halde gördüm. Çünkü Amr-i Huzai develeri salma adak yapanlarin önderi idi” (Sahih-i…, Cilt IX, sh. 233 ve d.) 418.

Yine din adami’nin anlatmasina göre Muhammed, bir gün namaz kilarken bir seye eliyle uzanmak istermis gibi yapmis, sonra ikilip geri geri çekilmis ve bunun nedenini soranlara : “(Evet) Ben Cenneti gördüm ve bir (üzüm) salkimina elimle uzandim” dedikten sonra Huzai’lerin ceddi sayilan ve güya hacilarin mallarini çalan birisi hakkinda söyle konusmustur: “Size va’d olunan seylerden hiçbiri yoktur ki, su namazimin içinde görmüs olmiyayim, sizi temin ederim ki, Cehennem (bana dogru getirildi). Bu da yalini bana dokunur korkusiyle geri geri geldigimi gördügünüz esnada oldu. O kadar (yakinima geldi) ki, orada çomakli herifin ates içinde bagirsaklarini sürüdügünü gördüm. O çomakli ki, hacilarin mallarini çomagiyle çalardi. (Bir mali çaldiginin) farkina varildi mi. çomagima takildi der, varilmadi mi alip götürürdü…” (Sahih-i…, Cilt III, sh. 342) 419.

Öte yandan Kur’an okumayanlarin, ya da faiz alanlarin, ya da zina yapanlarin ya da benzeri günahlarda bulunanlarin Cehennem’de nasil bir ceza’ya ugrayacaklari hakkinda din adami yine Muhammed’in rü’ya’larini belletir. Bu rü’ya’lar insanlarin agizlarinin çatal kanca ile parçalandigini, kafalarinin tasla kirildigini, vücud’larinin ates alevinde kavruldugunu anlatir nitelikte seylerdir.

Din adami’nin Diyanet Isleri Baskanligi’nin yayinlari araciligiyle halkimiza bellettigi bu rü’ya’lardan biri, Muhammed’in agzindan çiktigi sekliyle aynen söyle:

“… Lakin bu gece ben bir rü’ya gördüm… Gördüm ki, iki melek bana geldi. Bunlar iki elimi tutup beni düz bir fezaya çikardilar. Orada bir kimse oturuyordu, diger bir adam da ayakta duruyordu. Elinde demirden çatal bir kanca vardi. Ayaktaki adam bu çatal kancayi oturanin agzinin sag tarafina, ta kafasina kadar sokuyor ve agzin bu kismini parçaliyordu. Sonra bu adam agzin diger tarafini da bu suretle tahrib ediyordu. Bu sirada agzin sag kismi iyi olmus bulunuyordu. Bu def’a da buraya dönüyor, yine kancayi sokup parçaliyordu. Bu meleklere ben:

-‘Bu adam kimdir? Ve bu hal nedir?’ dedim. Melekler:

-‘Hiç sorma, ileri yürü!’ dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet arka üstü yatmis bir adamin yanina geldik. Bunun basucunda da bir adam oturmus, elinde yumruk cesametinde bir tas. Bununla yatan adamin basini kiriyordu. Tasi basina her vurdugunda, tas yuvarlanip gidiyordu. O adam da arkasindan tasi almaga kosuyordu. O dönüp gelmeden bunun basi iyi oluyor, eski haline avdet ediyordu. O adam avdet edince yine basina vurup eziyordu. Bu meleklere ben:

-‘Bu adam kimdir?’ diye sordum. Melekler;

‘Hiç sorma, ileri yürü’ dediler. Ileri gittik. Firin gibi alti genis, üstü dar bir delige eristik. Bu deligin altinda ates yükseliyor, hatta (delikten) çikmaga yaklasiyorlardi. Atesin alevi sakinlestikçe de asagi dönüyorlardi. Burada çiplak erkekler, çiplak kadinlar vardi. Bu iki melege ben:

-‘ Bunlar kim?’ diye sordum. Melekler bana:

-”Hiç sorma, ileri git!’ dediler. Yürüdük, ta ki kandan bir nehrin içinde ayakta bir adam dikiliyordu. Bu nehrin kenarinda da bir adam duruyordu. Önünde -nar gibi ‘yuvarlak’ taslar bulunuyordu. Nehirdeki adam yüzerek sahile dogru -gelip çikmak isteyince sahildeki adam cenesine bir tas atiyor, nehirdekini eski yerine iade ediyordu. Çikmak için sahile dogru gelmege her tesebbüs ettikçe, sahildeki, hemen çenesine bir tas firlatiyor, onu eski yerine reddediyordu. Bu iki melege ben:

-‘Bu nedir?’ diye sordum. Melekler:

-‘Sorma, ileri yürü’ dediler. Birlikte yürüdük. Yesil bir bahçeye vardik. Bu bahçede büyük bir agaç vardi… Meleklere:

-‘Beni bu gece -iyi- gezdirdiniz. Simdi bana gördügüm seyleri bildiriniz’ dedim. Melekler:

-‘Evet (anlatalim)’ dediler: Hani su agzi parçalandigini gördügün kimse yok mu? Bu bir yalanci idi; o, dünyada daima yalan söylerdi…. Iste bu yalanci kiyamet gününe kadar bu suretle azab olunacaktir.

Hani su basi ezildigini gördügün adam da yok mu. Cenab-i Hak bunun Kur’an ögrenmesine hidayet etmis de (bu nimetin kadrini bilmiyerek) bütün gece (Kur’an okumayip) uyku uyumustu, gündüz de Kur’an ile amel etmemisti. Bu da yevm-i kiyamete kadar bu suretle azab edilecektir.

Hani o delik içinde gördügün çiplaklar yok mu?’ Bunlar da bir alay zanilerdir. Nehirde gördügün de faiz yiyen haramkarlardir…” (Sahih-i…, Cilt IV. sh. 595 ve d.) 420

Yine din adami’nin belletmesine göre Muhammed, namazdan kaçanlari odun atesinde diri diri yakmaga hevesli olarak konusmustur ki Diyanet yayinlarinda yer alan sekliyle aynen söyledir : “Içimden öyle geçiyor ki (bir çok) odun yigdirayim, sonra namaz içinde ezan okunmasini emredeyim de birine cemaate imam olsun diyeyim. Sonra o cemaati birakip (namaza gelmeyen) kimselerin üzerlerine gidip evlerini (kendileri içerde iken) yakivereyim. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a kasem ederim ki, (cemaatin) bu (geri kala)nlarinda her hangisi (burada) semiz etli bir kemik parçasi, yahud iki tane a’la paça bulacagini akli kesse (hemen) yatsiya gelir” (Sahih-i…, Cilt. II, sh. 603 ve d.) 421.

Din adami’nin söylemesine göre Kur’an’i ve Muhammed’i inkar edenlere, bu yer yüzü cezalarindan gayri (örnegin ellerinin ayaklarinin çaprazlama kesilmesi vs… gibi), ölümlerinden sonra da, özel cezalar uygulanacaktir. Örnegin melekler bu suçu isleyen kisi’nin kulaginin arkasina demirden bir topuzla vuracaklar ve kisi o topuzu yiyince siddetli bir sekilde feryad edecek, ayrica da mezarinda azab içerisinde kivranacaktir. Öte yandan bu gibi kisilerin Cehennem atesinde iyice yanip kavrulacaklarini, her kavrulusta biraz daha azab çeksinler diye derilerinin yenilenecegini anlatmak için din adami Kur’an’dan su tür ayet’leri siralar: “Dogrusu, ayet’lerimizi inkar edenleri atese yaslayacagiz; derilerinin her yanisinda, azabi tatmalari için onlari baska derilerle degistirecegiz” (K. 2 Bakara 56).

Böylece din adami, Tanri’yi, sanki gaddar ruhlu imis gibi göstermek suretiyle, kisileri de ayni ruhta yetistirmek ister.

H) Din adami’nin bellettigi seriat verilerine göre din’den dönenlerin (Mürted’lerin, Irtidat edenlerin=Islam’dan çikanlarin) öldürülmeleri gerekir:

Islam seriati’nin olumsuzluklarini gizleme san’atinda usta görünen bazi gayretkesler din’den dönmenin (irtidat etmenin/ Islam dinini terketmenin) ölüm cezasini gerektirmedigini öne sürerler. Örnegin “Irtidat edenin (din’den dönenin) cezasini Tanri öbür dünyada verir” derler ve “Din’den dönmenin Kur’an’da cezasi yoktur” diye eklerler.

Oysa ki yalandir; çünkü din adami’nin Islam kaynaklarina dayali olarak belletmesine göre “irtidat” edenin (din’den dönenin) “ölüm” cezasina layik bulundugu ve bu ceza’nin öbür dünya’dan önce bu dünya’da uygulanmak gerektigi Kur’an’da yazili olmak yaninda (örnegin Bakara 217; Al-i Imran 177), Muhammed’in bu ayet’leri bu maksatla uygulamasiyle ve ayrica da: “Her kim dinini (ki Müslümanliktir) degistirirse, onu hemen öldürünüz-” seklinde konusmasiyle sabit’tir.

Din adami’nin belletmesine göre “Irtidat” (din’den dönmek) sadece Islam dinini terkedip baska bir dine girmekle degil fakat Muhammed’e sövmek ve onu yermekle de olusabilen bir sey olarak kabul edilmistir. Nitekim Ebu Bekr, kendi hilafeti zamaninda Yemame’de, sarkici bir kadinin Muhammed aleyhinde alayli sekilde k sarkilar söylemesi vesilesiyle Yemame vali’si Ibn-i Ebi Ümeyye’ye, bu suç’un “irtidad” (dinden dönmek) suçu sayilmak gerektigini bildirerek söyle yazmistir: “Senin Resulullah’a setm ederek (söverek) teganni eden bir kadin hakkinda tayin ettigin cezayi isittim, eger sen böyle çirkin bir muamelede bulunmasaydin o kadini katletmeni (öldürtmeni) emrederdim. Çünkü bu muganniye kadin müslümansa, bu cürmü irtikab etmekle mürted olmustur (bu suçu islemekle din’den çikmistir)…” 422.

Öte yandan 1400 yil’lik Islam tarihi boyunca Islam’dan çikanlara uygulanan ceza’lar hep bu hükümler ve hep Muhammed’in bu yukardaki davranislari dogrultusunda olmustur. Gerçekten de din adami’nin bellettigi Kur’an ayet’lerinden biri söyle: “Kim ki dininden döner ve kafir olarak ölürse, bu gibilerin bütün yaptiklari, dünyada da, ahirette de bosa gider; bunlar cehennemliktirler ve Cehennem’de ebedi kalicidirlar” (K. 2 Bakara 217)

Bu nitelikte bir diger ayet de söyle: “Imani inkara degisenler süphesiz Allah’a bir zarar veremeyeceklerdir. Elem verici azab onlaradir” (K. 3 Al-i Imran 177).

Dikkat edilecegi gibi bu ayet’lerde, her ne kadar Cehennem cezasi zikredilmekle beraber, ayni zamanda “elem verici azab” dan söz edilmektedir. Bu “elem verici azab” sadece öbür dünya’nin cezasi olarak degil fakat ayni zamanda bu dünya’nin cezasi olarak da öngörülmüstür: su bakimdan ki Kur’an’in Maide suresi’nin 33.cü ayeti’nde söyle yazilidir: “Allah ve Peygamberleriyle savasanlarin ve yeryüzünde bozgunculuga ugrasanlarin cezasi öldürülmek, veya asilmak, yahut çapraz olarak el ve ayaklari kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardir” (K. 5 Maide 33).

Görülüyor ki ayet’de ceza’nin “dünyevi” niteligi vurgulanmaktadir. Her ne kadar bu ayet, ayni zamanda eskiya ve yol kesiciler hakkinda da geçerli olmakla beraber, esas itibariyle din’den dönme suçunu kapsar, çünkü Islam için bundan daha büyük, daha ciddi bir tehlike söz konusu degildir. Bundan dolayidir ki din’den dönmek bir bakima “Tanri’ya ve peygamberine karsi isyan etmek ya da savas açmak” seklinde kabul edilmis ve bu suça tekabül eden bir ceza ile karsilanmak istenmistir. Nitekim bu ayet’in açiklanmasiyle ilgili olarak Buhari’nin “Kitabü’l-Muharibin” adli yapitinin basligi: “Küfretmek ve dininden dönmek, yol kesmek cürümlerinden biriyle Allah’a ve Peygamber’ine karsi harb açanlarin cezai hükümleri” olup, biraz yukarda özetledigimiz gibi, Ükl ve Ureyne kabilelerinden bazi kisilerin din’den dönmeleri (Islam’i terketmeleri) ve Muhammed tarafindan ellerinin ve ayaklarinin kesilmeleriyle ilgili hadisleri kapsar 423.

Öte yandan Diyanet’in yayinlarinda yer alan ve Buhari’nin Ibn-i Abbas’tan rivayet ettigi bir hadis’ten ögrenmekteyiz ki Ali, “üluhiyet” iddia eden (yani kendisini Tanri kertesinde gören) Abdullah Ibn-i Sebe’nin halkini ateste yakmak suretiyle yok etmistir. Bu hadis hükmünü insanlarimiza belleten din adami’nin görüsü o’dur ki Islam dininden olanlarin din degistirmeleri ölüm cezasini gerektirir. Çünkü Muhammed: “Her kim dinini (ki Müslümanliktir) degistirirse, onu hemen öldürünüz” diye emretmistir. Fakat güya öldürmenin ateste yakarak degil fakat baska sekilde (örnegin asarak, kiliçla dograyarak, vs…) yapilmasini bildirmistir. Söz konusu hadis aynen söyle: “Ibn-i Abbas…’dan rivayet olunduguna göre, Ali…’nin bir kavmi (kendisinin üluhiyetini iddia eden Abdullah Ibn-i Sebe’nin cemaatini) ateste yaktigi (haberi) Ibn-i Abbas’a eristigi zaman:

– Eger ben (Ali’nin yerinde) olsaydim bunlari yakmazdim. Çünki Nebi…’: Insanlari (yakarak) Allah’in azabiyle ukubetlendirmeyiniz- buyurdu. Yine ben (Ali’nin yerinde olsaydim) onlari muhakkak öldürürdüm. Nasil ki, Nebi…: -Her kim dinini (ki Müslümanliktir) degistirirse, onu hemen öldürünüz- demistir’…” (Sahih-i…, Cilt VIII, sh. 307)424.

Din’den dönenlere 1400 yil boyunca uygulana gelen ölüm cezasi, yirmi-birinci yüzyila girmek üzere bulundugumuz bu uygarlik döneminde dahi, din adamlarinin gayretkeslikleri sayesinde, Islam ülkerininde geçerlidir

I) Din adami, suçsuz ve masum insanlarin (örnegin kadinlarin ve çocuklarin) gece baskinlari sirasinda öldürülmelerini dahi Islam adina mazur kilici bir mantiga baglayarak belletir (K. 7 A’raf 4):

Din adami’nin Diyanet Isleri Baskanligi yayinlarindan naklen anlatmasina göre Muhammed, Islami yaymak için bir kavmin üzerine “gaza’ya” çiktiginda genellikle gece vaktini seçer ve sabah olmadikça saldiriya geçmezdi. Saldiriya geçmek için ezan okunup okunmadigina bakardi. Eger ezan okunursa, “Ezan okunmasinin Islama delalet etmesi dolayisiyle” saldiri’dan vazgeçer, okunmazsa kan akitmanin caiz oldugunu düsünerek, baskin ederdi. Bunun böyle oldugunu anlatmak üzere Diyanet’in Buhari’den naklen bellettigi hadis aynen söyle:

” Enes b. Malik’den… Söyle demistir: Nebiyy-i Ekrem… bir kavmin üzerine bizi gazaya götürdügü vakitlerde sabah olmadikça bize hücum ettirmezdi. (Sabah olunca) beklerdi: Ezan (sesi) isitirse (harpten) vazgeçerdi. Ezan (sesi) isitmezse kendilerine baskin ederdi” (Sahih-i…, Cilt II, sh. 565 ve d.) 425.

Yine din adami’nin Diyanet yayinlarindan nakline göre bu baskinlar sirasinda suçsuz insanlarin (genellikle kadinlarin ve çocuklarin) öldürüldügü görülürdü ki bu da dogaldir; buna hayiflanmak ya da yumusak kalplilik göstermek gerekmez. Çünkü Tanri’nin ve Muhammed’in emri budur.

Bunun böyle oldugunu anlatmak üzere din adaminin verdigi örneklerden biri Medine civarinda bulunan Ebva ve Veddan köylerine, Hicret’in birinci yilinda Muhammed’in giristigi seferlerdir. Bu saldirilara Muhammed, her iki köy halkinin “putperest” olmalari (yani “müsrik” sayilmalari, daha baska bir deyimle Islam’i kabul etmemis olmalari) nedeniyle girismistir. Saldirilar sirasinda kadinlar, çocuklar da öldürülmüstür. Suçsuz ve masum insanlarin öldürülmesinden dolayi vicdani sizlayan kisiler olmamis degildir. Bu kisiler Muhammed’e gelip sikayette bulunurlar. Muhammed’in cevabi su olur: “Müsriklerin kadinlari, çocuklari kendilerinden sayilir”. Bununla ilgili olarak Buhari’nin rivayet ettigi hadis söyle:

“Sa’b Ibn-i Cessame…’ den söyle dedigi rivayet olunmustur: Ebva yahut Veddan (harbin) de Nebi… bana ugradi ve o sira:

-(Ya Resula’llah) müsriklerden aile sahibi bulunanlara gece baskini yapiliyor da bunlarin kadinlari, küçük çocuklari da musab (kötülüge ugramis) oluyor? – diye soruldu. Resullah:

– Onlar da müsrikler (camiasin) dandir-, diye cevap verdi. (Ve cevaba devam ederek):

– ”(Harb halinde) Kimsenin kimseyi korumak kudreti yoktur, korumak yalniz Allah’a ve Resul’ine aiddir-,’ buyurdugunu Resulullah’tan isittim, demistir”. (Sahih-i…, Cilt. VIII, sh. 304 ve d.)426

Din adami’nin örnek verdigi bu hadis hükmünden anlasiliyor ki Muhammed “korumak kudretine” sahib bulundugu halde kadinlarin ve çocuklarin öldürülmelerine ses çikarmamistir. Çikarmak söyle dursun fakat, yine din adami’nin belletmesine göre, bu yapilanlarin uygun ve yerinde bir sey oldugunu anlatmak üzere Tanri’nin su sekilde konustugunu söylemistir: “Biz nice kasabalari yok etmisizdir; geceleyin veya gündüz uykularinda iken baskinimiza ugramislardir” (K. 7 A’raf 4).

Daha baska bir deyimle Tanri güya peygamberlerine, uykuda bulunan halklara baskinlar düzenleyip o halklari yok etmenin uygun oldugunu bildirmistir.

Tanri’nin bu tutumunu biraz daha açikliga kavusturmak için din adami, Buhari’nin Ebu Hüryre’den rivayeti olan bir hadis’i örnek verir. Bu hadis hükmüne göre güya peygamberlerden biri, bir köy halkini tümüyle yok eden Tanri’ya: “Ey Allah’im! Sen bunlari toptan helak ettin ya, bunlarin içinde çocuklar var, hayvanlar var, günah islemedik kimseler var” diyerek orada bulunan bir agacin altina oturur. O sirada ayagini bir karinca isirir. Bunun üzerine peygamber karinca köyünü oldugu gibi yok eder. Tanri da ona söyle der: “Anladin ya! Senin ayagini isiran bir karinca degil mi idi? Bu bir karincaya karsi bir cemaati yakmadin mi?” 427

Söylemeye gerek yoktur ki Tanri’nin bu sekilde konustugunu tahayyül edebilmek için Tanri’yi gerçekten gaddar saymak gerekir. Çünkü her seyin yaraticisi olan, ve diledigini diledigi gibi olusturan, örnegin dilediginin kalbini açip müslüman ya da kapatip kafir yapan bir Tanri’nin ( K. 6 Enfal 125), kafir yarattiklarinin üzerine saldirilar tertipleyip günahsiz insanlari yok etmesi düsünülemez. Bu itibarla yaratmaga ve her diledigi seyi yapmaga kadir bir Tanri’nin, yaratma gücünden yoksun oldugu kabul edilen peygamberleriyle kendisini ayni sepete koyup yukardaki sekilde konusmasi, aklin ve vicdanin kabul edebilecegi bir sey degildir. Eger konustu deniyor ise bu taktirde Tanri’nin gaddarca bir is yapmis oldugu anlatilmis olur ki bunu Tanri’nin yüceligi fikriyle bagdastirmak güçtür.

Din adamlarimiz yukardaki olayi “gaddarlik” ve “hunharlik” disi bir seymis gibi göstermek kurnazligiyle bir de söz konusu saldirilarin “savas” (harb) niteliginde bir sey oldugunu, ve savas sirasinda savasanlari, ailelerinden (karilarindan ve çocuklarindan) tefrik etmenin mümkün olmadigini, bu nedenle suçsuz ve masum kimselerin de öldürüldügünü belirtirler. Diyanet’in söylemesi söyle: “… aileleriyle beraber bir kaleye tahassun eden muharip’lerin kale yikilarak aileleriyle beraber öldürülmesi ser’an mübahtir” 428. Bunu söylerken sunu eklerler ki güya Muhammed, “(masum) kimselerin hayatini kastederek kanlarini mübah kilmamistir” 429.

Oysa ki olayimizda gerçek anlamda “harb” diye bir sey yoktur; din adami’nin Islam kaynaklarina dayali olarak söylemesine göre, saldirida bulunan Muhammed’tir ve saldirmasinin nedeni de “müsrik” Arap’lari Islam’a sokmak ve sokamadigi takdirde tüm olarak yok kilmaktir. Bu isi de gece vakti uyumakta olan bir kavme ve bu kavmin tüm halkina karsi yapmaktadir. Ona göre, ister erkek, ister kadin ve isterse çocuk, her kim olursa olsun müsrikler (Islam’i kabul etmedikleri taktirde) öldürülmelidirler. Nitekim Kur’an’a daha sonra: “Müsrikleri nerede görürseniz öldürün” (K. 9 Tevbe 5) diye ayet koymustur.

Din adami’nin anlatmasina göre su inkar edilemez ki Muhammed, Ebva ve Veddan köylerine, sirf bu köyler halki farkli inançtadirlar diye saldirmistir; sirf “müsriktirler” diye kadinlari ve çocuklari öldürtmüstür. Aslinda suçsuz ve masum olan sadece kadinlar degil fakat ayni zamanda erkeklerdir. Çünkü hepsi de farkli bir inanca bagli olmak nedeniyle saldiriya ugramislardir. Bu itibarla köy halkini tümüyle öldürmek gibi bir davranisi, din adaminin yukaridaki mantigiyle özürlü saymak mümkün degildir.

Din adami’nin yukaridakine benzer diger bir kurnazligi Mekke’nin fethi günü kadinlarin ve çocuklarin öldürülmelerinin Muhammed tarafindan yasaklanmis oldugunu, bu nedenle genel olarak saldirilar sirasinda kadinlarin ve çocuklarin “bilihtiyar” öldürülmediklerini ileri sürmektir 430.

Oysa ki bu iddia, her seyden önce, Ebva ve Veddan köylerine karsi girisilen saldirilar sirasinda (ve genel olarak savas vesilesiyle) kadinlarin ve çocuklarin öldürülmelerinin “ser’an mübah” olduguna dair din adaminin öne sürdügü iddia ile çelisir. Ve sunu kanitlar ki Muhammed, Mekke’nin fethi sirasinda kadinlarin ve çocuklarin öldürülmelerini önlemek için emir verebildigi halde Ebva ve Veddan köyleri halkina karsi girisilen savas sirasinda buna gerek görmemis, suçsuz ve masum insanlarin öldürülmelerine sebeb olmustur. Kaldi ki yine Diyanet’in yayinlarina göre Mekke’nin fethi gününde kadinlar ve çocuklar öldürülmüs ve fakat Muhammed bu olan bitenleri “tasvib etmemekle” yetinmistir, o kadar 431.

“Müsrik’lerin” kadinlarinin ve çocuklarinin öldürülmelerini ya da esir edilip paylasilmalarini uygun bir seymis gibi göstermek maksadiyle din adami’nin kullandigi bir diger örnek, Muhammed’in Beni Ferrare kabilesi üzerine yolladigi çete ile ilgilidir.

Onbes kisilik bu çete’yi Muhammed, kendi kayin pederi Ebu Bekir’in baskanliginda olmak üzere gönderir. Beni Ferrare’den bir toplulugun sularina yaklastikta Ebu Bekir gece vaktini orada bir yerde geçirip sabah’in erken saatlerinde baskina geçilmesini planlar. Sabah olupta baskin emrini verdikte çete mensuplari henüz uyumakta bulunan ya da çesme baslarinda toplanan kadin, erkek, çoluk çocuk halktan kisilere saldirip çogunu öldürürler. Kaçanlarin da pesinden kosup ok atarlar ve hepsini de sürü halinde ele geçirip Ebu Bekir’in yanina getirirler. Saldiriya katilanlardan Sele bin El-Ekvaa, bu esirler arasindan güzel bir kadina göz koyar ve Ebu Bekir’den kendisine ganimet payi olarak verilmesini ister; Ebu Bekir kadini ganimet olarak ona verir 432. Bunu yapmakla Kur’an emrini yerine getirmis olur çünkü Kur’an ganimet olarak alinan mallarin ve kadinlarin paylasilmasini öngörmüstür. Örnegin Fetih Suresi’nde: “Allah size, ele geçireceginiz bol bol ganimetler vadetmistir…” (K. 48 Fetih 20) ya da Enfal Suresi’nde “Elde ettiginiz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin” (K. 8 Enfal 69) diye yazilidir. Her ne kadar ele geçirilen ganimetin beste biri Tanri’ya ve Muhammed’e aid kilinmakla beraber (K. 8: Enfal 41) beste dört gibi oldukça önemli bir miktar, savasa katilanlar arasinda paylasilir .

III) Din adami, müslüman kisilerin din adina giristikleri gaddarliklari “fazilet” örnegi olarak sergileyerek insanlarimizin karakterini olumsuz yönde etkiler:

Insanlarimizi kati yürekli yapabilmek için din adami’nin verdigi örneklerden biri de Hicret’in 4.cü yilinda Ebu Süfyan’i öldürmekle görevlendirilen Amr b. Ümeyye Zamri’nin, bu isi basaramadan dönerken yolda kör bir adami vahset denecek usullerle öldürmesiyle ilgilidir. Tabari’nin Milli Egitim Bakanligi tarafindan yayinlanan Milletler ve Hükümdarlar Tarihi adli yapitta etraflica anlatilan olay söyle.:

Hicret’in 4.cü yilinda Muhammed, eskiden beri düsmanlik besledigi Kureys esrafindan Ebu Süfyan’i öldürtmek üzere Amr bin Ümeyye Zamri’yi görevli kilar. Amr cesur, atilgan ve “seytan düsünceli” bir kimsedir. Muhammed onu, yanina birisini de katarak, yola çikarir ve her ikisine de: “Mekke’ye gidip Ebu Süfyan’i öldürünüz” diye emir verir.

Iki kafadar Mekke’ye giderek güya ka’be’yi tavaf ediyormus gibi görünürler. Fakat Kureysliler Amr’i tanirlar ve “Amr’in hayirli bir is için gelmemis ve ancak kötü bir maksatla gelmis oldugunu teyid ederiz” diyerek Mekke’den kovalamak isterler. Amr ve arkadasi yakalanmamak için kaçarlar ve bir magaraya siginarak geceyi geçirirler. Magara’nin içinde bulunduklari sirada Teym urugundan Osman bin Malik adinda biri’nin, atini sürerek magaranin agzina yanastigini görürler. Taninmamak için Amr, hançerini kinindan çikarip üzerine atlar ve adamcagizi memesinin altindan hançerler. Ibn Malik canhiras bir ses çikararak can verir. Öylesine ses çikarmistir ki Mekke ahalisinden sesini isitip gelenler olur. Fakat gelenler Amr’i ve arkadasini bulamadan dönerler. Amr iki gün magara’da kaldiktan sonra yoluna devam eder. Arkadasini deve’ye bindirip Medine’ye gönderir ve kendisi de “Galil-i Zacnan” denen yere gelerek orada bir magaraya siginir. Magara’da bulundugu sirada Beni Diyl bin Bekir asiretinden tek gözlü uzun boylu bir çoban’in, sürüsü ile birlikte yanina geldigini görür. Çoban kendisine kim oldugunu sordukta Amr, yalan söyleyerek kendisini Beni Bekir’den birisi olarak tanitir. Çoban: “Ben de Beni Bekir’in Beni Diyl boyundanim” der ve ahbablik kurmak üzere Amr’in bulundugu yere yakin oturur; arkasi üzerine uzandiktan sonra bogazini yukari kaldirip: “Ben hayatim müddetince Müslüman olmam, müslümanlarin dinleri ile amel de etmem” diye konusmaga baslar. Bu sözleri duyunca Amr’in bagnazligi tutar ve adami öldürmeye karar verir. Nasil öldürdügünü Amr’in kendi agzindan dinleyelim:

“Ben kendi kendime: -‘çok geçmeden anlarsin-‘ dedim. Göçebe Arap çok geçmeden uykuya daldi, horlamaga basladi. Bundan sonra ben yerimden kalkarak yanina geldim, onu kimsenin öldürmesine benzemiyen kötü bir sekilde öldürdüm. Onu öldürürken yayimin basindaki egri yerini sag olan gözüne dayadiktan sonra yayimin üzerine yüklendim ve demiri kafasinin öbür tarfindan çikardim. Bundan sonra bir yirtici gibi magaradan çikarak kerkenez kusu gibi süratle büyük yolu takip ettim. Böylece kurtulmus oldum” 433 .

Daha sonra Amr, bir süre yol alarak “Naki” denilen bir yere gelir. Orada iki Kureysliye rastlar. Güya bu kisiler Muhammed’in “hal ve hareketini” ögrenmek için gönderilmislerdir. Onlardan birini okla öldürür; digerini de esir alarak adamcagizin basparmagini yayi’nin kirisiyle iyice baglar ve Medine’ye dogru yola koyulur. Vardiginda dogruca Muhammed’in yanina çikar ve olan bitenleri anlatir. Muhammed anlattiklarini zevkle dinler ve kendisine hayir dua’da bulunur 434. Daha sonra Amr’i, Habes diyarina sefir olarak göndererek mükafatlandirir 435.

Yukardaki örnekler dogrultusunda olmak üzere din adami, Muhammed’in en ziyade takdir ettigi kisilerin din adina giristikleri gadarliklari ibret olsun için sergilemekten geri kalmaz. Pek çok sayidaki örneklerden biri Ömer bin Hattab’dir ki Arap kaynaklarin bildirmesine göre son derece kati yürekli, “sedit ve hasin” ve bagnaz bir kimsedir. Bu yönleriyle halki, daha Muhammed hayatta iken, korkutmus, yildirmistir. O kadar ki Muhammed onu bütün bu yönleriyle takdir ederken, karakter itibariyle seytani bile korkutup kaçirtacak nitelikte buldugunu söylerdi. Nitekim bir gün kadinlar, Muhammed’in yaninda Ömer’e, bir vesileyle: “Ya Ömer! Sen tab’an Resulullah…(tan) daha sedid ve hasinsin” (yani daha sert ve kati yüreklisin) dediklerinde Ömer sinirlenip karsilik vermis ve is tartisma seklini alinca Muhammed araya girmis ve Ömer’e hitaben söyle demistir: “Sus ya Ömer!…Allah’a yemin ederim ki seytan sana hiç kavusamaz; sen bir sokaga girersen muhakkak o, senin bulundugun sokaktan baska bir sokaga yollanir, kaçar” 436.

Ömer’in kati yürekliligi konusunda din adami’nin Islam kaynaklarindan naklen verdigi örnekler, birbirinden dehset verici nitelikte seylerdir ki bunlardan sadece ikisini nakletmekle yetinelim.

Bedir savasini kazandiktan sonra Muhammed, pek çok sayida ele geçirdigi Kureysli esirlere ne muamele yapmak gerektigi hususunda Ashab’ina danisir. Ebu Bekir en yumusak bir çözüm yolu tavsiye eder ki esirlerin saliverilmesidir; söyle der: “Ey Tanri elçisi! Bunlar senin (kendi) kavmindendir. Kendilerini sag birak, sabirla hareket et. Tanri’nin onlari affetmesi ümid olunur”. Fakat Ömer esirlerin saliverilmesine taraftar degildir; kafalarinin kesilmesini ister. Bu nedenle su tavsiyede bulunur: “(Tanri) seni onlarin verecegi fidyeden müstagni kilmistir… Onlar seni yalanladilar, sehirden çikardilar (hepsinin) de boyunlarini vur”.

Ömer kadar kati yürekliligi ile taninan Abdullah bin Revaha adinda biri de esirlerin yakilmasi için Muhammed’e su öneride bulunur: “Agaci çok olan bir ova (bul ve bu esirleri) bu ova’nin içine sok, agaçlari atese ver” 437.

Yapilan bu tekliflerden ilki, yani Ebu Bekir’inki Muhammed’e cazib görünmez; çok yumusak gelir. Ömer’in teklifini seçer fakat bir degisiklik yapar ki o da “fidye” (kurtulus parasi) kosuludur. Ele geçirilmis olan esirlerden kurtulus parasi verenler serbest birakilacak, vermeyenlerin kafalari kesilecektir. Esirler arasinda varlikli olanlar bulundugu için, bu suretle bol miktar para toplanmis olur. Bu paralar Bedir savasina katilan müslümanlar arasinda paylasilir; Muhammed’ de kendisine düsen payi alir. Kurtulus parasi vermeyenlerin kafalari kesilir.

Ömer’in kati yürekliliginin asil tüyler ürpertici bir diger önegini Mevlana’nin Fihi Mafih adli yapitinda bulmaktayiz ki o da farkli inançta olan babasinin kellesini kiliçla uçurmasidir. Olay söyle:

Henüz müslüman olmadigi bir tarihte Ömer, kiz kardesinin evine ugradiginda kardesinin Kur’an okumakta oldugunu görür ve gazaba gelir. Eline kilicini aldigi gibi Muhammed’in bulundugu Mescid’e gider: niyeti onu her kesin gözleri önünde öldürmektir. Fakat güya mescid’e girdigi zaman Tanri onun gönlünü degistirir ve müslüman yapiverir. Bu “mutluluk!” içerisinde Muhammed’e söyle der: “(Ey Muhammed!) Bundan sonra senin arkandan kimin kötü bir söz söyledigini isitirsem, onu sag birakmayip bu kiliçla kafasini gövdesinden hemen ayiracagim”.

Bu sözleri söyledikten sonra Muhammed’le birlikte Mescid’ten çikar. Tam o sirada babasinin kendisine dogru gelmekte oldugunu görür. Yanina yaklastiginda babasi kendisine: “(Atalari’nin) dininden döndün (müslüman oldun) degil mi?” der. Bu sözleri hem kendisi ve hem de Muhammed bakimindan olumsuz buldugu için Ömer, kilici ile babasinin kellesini bir vurusta koparir; kesik basi koltugunun altina koyarak sokaklarda dolasir. 438.

Bu ve buna benzer kati yürekli davranislari nedeniyle Ömer öylesine bir söhret yapmistir ki, Arap kaynaklarin bildirmesine göre Muhammed bile: “Ey Tanrim! Benim dinimi Ömer’le destekle” diye dua eder olmus ve ona “Ömer-ül faruk” lakabini uygun bulmustur. “Faruk” sözcügü “Kesip bitirici”, ya da “Hak’ki hak olmayandan ayiran” anlamina geldigine göre, Ömer’e bu adi vermekle Muhammed, onu “kafirlerin kellelerini gövdelerinden ayiran kisi” olarak tanimlamis olmaktadir. Ömer daha sonra, Ebu Bekir tarafindan halifelige aday gösterilince halk’tan kisiler: “Çok kati yürekli, sert bir adami basimiza musallat ediyorsun; Allah’a ne cevap vereceksin?” diye yakinmislar fakat Ebu Bekir kararini degistirmemistir 439.

Ancak ne var ki Ömer, Ebu Bekir’in ölümü üzerine halifelik makamina gelince kendisine uygun görülen “Ömer-ül faruk” lakabini hakli çikaracak sekilde hareket etmesini bilmistir. Örnegin farkli inançtadirlar diye Yahudileri ve Hiristiyanlari yerlerinden sürmüs ve ayrica “Mecus” mezhebinden olupta kendi adetlerince evlenmis olan kari kocalari birbirlerinden ayirtmis, sihirle ugrasanlarin kellelerini uçurtmus ve halki korkutmanin dehset verici yollarini bulmustur.

Bu yukarda verdigimiz örnekler, daha nice verilebileceklerimizden sadece bir demettir ki, din adami’nin insanlarimizi yüzyillar boyunca oldugu gibi bugün dahi nasil bir kati kalblilikle, nasil kindar ve gaddar bir ruh ile yetistirmekte oldugunu ortaya vurmaga yeterlidir.